İstanbul kenti, İstanbul boğazının güneyinde, Haliç’le Marmara denizi arasında kalan küçük bir yarımada üstünde kurulup, daha sonraları genişleyerek, Haliç’in kuzeyine ve Boğaz’ın her iki kesimine yayılmıştır. İstanbul’un kurulduğu yer, coğrafi bakımdan bir kentin kurulup gelişmesine son derece elverişlidir. İstanbul boğazı Asya ve Avrupa arasında bağlantı kurarak Doğu ve Batı dünyalarını birbirine bağlamakta, aynca Karadeniz ve Akdeniz arasında bağlantı sağlayarak Kuzey ve Güney arasında önemli bir su yolu işlevi görmektedir.
İstanbul’un ilk kurulduğu yer, üç tarafı denizle çevrili bir yanmada olduğu için korunmaya son derece elverişliydi. Kentin kuruluş yerinin uygun koşulları her dönemde kendini duyurdu ve İstanbul her dönemde önemini korudu. Günümüzde de Avrupa’yı Doğu ülkelerine bağlayan önemli bir karayolu İstanbul’dan geçer ve İstanbul boğazı denizyolu olarak önemini sürdürmektedir.
Kent, zamanla Haliç’in kuzeyine, Galata-Beyoğlu tarafına ve Boğaz’ın karşı kıyısına, Üsküdar-Kadıköy’e yayılmış, böylece yerleşim alanı genişlemiştir.
İstanbul’un ilk kurulduğu yer Haliç ile Marmara denizi arasındaki İstanbul yarımadası, nüfusun önemli bir bölümünün yaşadığı ve önemli tarihi yapıtların yer aldığı kesimdir. Bu yarımadanın yüzey şekilleriyle yerleşme arasında bir ilişki vardır. Tarihi yapıtlar zemine göre yüksek sayılan tepelere kurulmuş ve yollar bu tepeler arasında ulaşıma engel olmayan düzlüklerden geçirilmiştir.
İstanbul yarımadasının topografyasında birbirine paralel iki sırt uzanır. Birinci ve önemli sırt, Haliç’in güney kıyısını izleyip güneydoğudan kuzeybatıya doğru uzanır. Bu sırt üstündeki ilk tepe, Sultanahmet-Sarayburnu ve Topkapı Sarayı’nın olduğu kesimde 45 m’lik bir yüksekliğe sahiptir. Söz konusu sırtın ikinci tepesi, 60 m yüksekliğindeki Beyazıt tepesidir. Bu iki tepe arasında 33 m yüksekliğinde bir alçalma alanı vardır. Buradan, kentin kuzey kıyısındaki bazı semtleri (Sirkeci-Eminönü) yarımadanın doğu-batı doğrultusundaki anayola bağlayan bir yol geçirilmiştir (Alemdar caddesi).
Beyazıt tepesi üstünde Beyazıt Kulesi, İstanbul Üniversitesi merkez binası ve tepenin Haliç’e ilerleyen ucunda da Süleymaniye Camisi yükselir. Bu tepe 42 m’lik bir alçalma alanıyla, üstünde Fatih Camisi’nin bulunduğu üçüncü tepeden ayrılır; söz konusu alçalma alanından Haliç’i Marmara kıyılarına bağlayan en önemli cadde geçer (Atatürk Bulvarı), Fatih tepesi Çarşamba semtine doğru yükselerek 72 m’lik bir yükseklik kazanır. Haliç’e uzanan bir yan sırt üstünde Sultan Selim Camisi bulunur. Sırt, kuzeybatıya doğru hafif bir alçalmadan sonra yeniden yükselerek Edirnekapı yakınında 74 m’ye ulaşır. Burada Mihrimah Camisi yer alır. Saraybumu-Ahırkapı arasından başlayıp Edimekapı’da surlara ulaşan kuzey sırtının alçak kesimlerinden yarımadanın önemli caddelerinden biri geçer (Edimekapı-Şehzadebaşı-Vezneciler-Beyazıt caddesi).
İstanbul yarımadasının ikinci sırtı güneybatı sırtıdır. Ana sırta az çok paralel olarak uzanır. Bu iki sırt birbirinden alçak bir vadiyle ayrılır ve vadiden Bayrampaşa-Aksaray arasında uzanan Vatan caddesi geçer. Güneybatı sırtı da bu vadinin Marmara denizi kıyısından basık yamaçlarla başlayıp güneydoğudan kuzeybatıya doğru yükselerek Topkapı’da 69 m’ye ulaşır. Topkapı’yı Aksaray’a bağlayan Millet caddesi de bu sırtın kuzey kenarını izler.
İstanbul kentinin, İstanbul yarımadası üstündeki bu yerleşme alanından başka iki önemli yerleşme alanı daha vardır: Haliç’in karşısında Galata-Beyoğlu yerleşme alanı; Boğaz’ın karşı kıyısında Üsküdar-Kadıköy yerleşme alanı.
Galata-Beyoğlu yerleşme alanı, Haliç ile Boğaz arasında güneye dönük üçgen biçimli bir yarımadayla başlar: Haliç boyunca uzanan semtlerle batıya doğru genişlerken, Beşiktaş’ın kuzeyine doğru uzanan semtlerle Boğaz’ın batı kıyısı boyunca ilerler. Bu üçgenin en uç kısmında Ortaçağ’da surlarla çevrilmiş olan Galata yer alır. Galata kuzeye doğru Beyoğlu ile birleşir. Karaköy’den başlayıp yükselerek Taksim ile Şişli’ye uzanan sırt, bu yerleşme alanının asıl yüzeyidir ve yerleşmeye elverişli, üstü düz olan bu sırt, bir yandan Haliç’e, öbür yandan da Boğaz’a dik yamaçlarla iner. Yamaçlar yer yer akarsularla yarılmıştır. Galata’dan Beyoğlu’na doğru yükseltinin artmasıyla yollar da dikleşir. İstiklal caddesi düz bir zemin üstünde uzanır. Taksim’de Karaköy’den, Boğaz’dan ve Kasımpaşa’dan gelen yollar düğümlenir. Beyoğlu yerleşme alanı Şişli’ye doğru sürer. İstanbul’un bu yerleşme alanında ulaşım hattının ekseni kuzey- güney doğrultusunda hiçbir topografik engelle karşılaşmaz; ama doğu-batı doğrultusunda ulaşım oldukça güçleşir. Kuzey-güney doğrultulu eksene doğu ve batıdan birleşen yollar ulaşımda güçlük çıkaracak derecede yokuşludur. Bu yüzden tarih devreleri içinde Anadolu’yu Avrupa’ya bağlayan yollar Haliç’in güneyinde İstanbul yarımadasından geçirilmiştir. Yakın yıllara kadar bu yollar önemini korumuştur. Günümüzde Boğaz (Atatürk) köprüsünün ve Fatih Sultan Mehmet köprüsünün yapımıyla çevre yolları yerleşme alanının dışından geçirilerek, asıl İstanbul’un yoğun trafiği belli bir ölçüde hafifletilmeye çalışılmıştır. İstanbul’un üçüncü yerleşme alanı, Asya topraklarının batıya doğru ilerlemiş olduğu bir çıkıntı üstündeki Üsküdar-Kadıköy yerleşme alanıdır. Üsküdar, günümüzde bir yandan Boğaz kıyısı boyunca kuzeybatıya doğru uzanan semtlerle, bir yandan da güneyde Kadıköy’le birleşmiş durumdadır.
İstanbul, bu üç yerleşme alanı dışında çok daha geniş alanlara yayılmıştır. Yerleşmeler arasındaki boşluklar hızla dolmuş, çevresindeki yerleşmeler de kentle birleşmiştir. Günümüzde İstanbul’un yerleşme alanlarının sınırı, İstanbul belediye sınırlarının dışına taşar. Yerleşmenin kesin sınırlarını çizmek güçtür. Kuzeye doğru Boğaz’ın kıyılarında yerleşme belediye sınırlarına uyar; ama güneyde Marmara denizi kıyıları boyunca doğu ve batı doğrultusunda bu sınırın dışına taşar. Batı doğrultusunda Küçükçekmece kıyılarına dayanır ve çevredeki yerleşmeleri (Safaköy, Halkalı, Soğuksu, Şenlik) içine alır. Eyüp’ün batısında bazı yerleşmeler yoğun bir yerleşme alanı halini almış (Rami, Gaziosmanpaşa, Yıldıztabya), Haliç’in kuzey ucunda İstanbul’dan ayrı kurulan Alibeyköy, Kâğıthane, İstanbul’un sürekli yerleşme alanı içine girmiştir. Boğaz kıyıları boyunca yerleşmeler birbiriyle birleşmiş ve iç kesimlerde yeni yerleşmelere (Mecidiyeköy, Levent, Etiler) ulaşmıştır.
Boğaz’ın iki yakası boyunca yerleşme kuzeye doğru Rumeli yakasında Yenimahalle’ye ve Rumelikavağı’na, Anadolu yakasında Beykoz ve Anadolukavağı’na kadar sürer. Anadolu tarafında da yerleşme genişlemiştir. Marmara denizi kıyısı boyunca yerleşmeler arasındaki boşluklar dolarken, iç kesimlerle kıyı arasındaki boşluklar da dolmakta (Ümraniye, Merdivenköy, İçerenköy gibi), Marmara kıyısı boyunca Pendik ve Tuzla’ya ilerlemektedir.
İstanbul’un sürekli yerleşme alanı, batıda Küçükçekmece, doğuda Pendik, kuzeyde Yenimahalle arasında çizilecek üçgen biçiminde bir alandadır. Bu yerleşme alanı, Marmara denizi kıyısı boyunca batıdan doğuya doğru 45 km’yi, Boğaz kıyısı boyunca 20 km’yi bulur. Yüzölçümü ortalama 320 km2’dir. Bu yayılış alanı içindeki İstanbul kentinin nüfusu, Cumhuriyet’in başlarında 700.000 kadarken, ilk olarak 1950 yılında 1 milyon olmuş, 1970’te 2 milyonu aşmış, 1990’da da 6.620.241’i bulmuştur.
Son Yorumlar