İspanyol sanatı, Altamira mağaralarının duvarlarındaki resimlerden Picasso’nun yapıtlarına gelinceye kadar, etkilendiği birçok akım ve olgunun arasından, İspanya toprağının taşıdığı karşıtlıkları yüceltmiştir. 1875’te ülkenin kuzeyinde ortaya çıkartılan Altamira mağaralarının “tavanına” yapılmış renkli bizon resimleri Üst Yontmataş devrinden kalmadır. Bu ürünler İsa’dan on beş bin yıl önce ulaşılmış olan bir ustalığın kanıtıdır. Kıyılar boyunca yükselen megalitik mezar anıtları (Cueva de Menga dolmeni) Cilalıtaş devrinden kalmadır.
İlk Yerli Kültürler
Doğu ile Yunan dünyasının çift yönlü etkisi altında, Fenikeliler, Yunanlılar ve Kartacalıların birbirini izlemesinden sonra, yarımadanın güney ve doğusunda yerli bir kültürün ilk belirtileri ortaya çıktı. Bulunan süs eşyası ve çanak çömlek dışında, olağanüstü üstünlükte bir heykelcilik örneği olan Elcheli Kadın (İ.Ö. V.-IV. yüzyıllar) Roma egemenliğinin etkin rol oynadığı bir dönemi yansıtır; bu rol İ.S. V yy’da Vizigot istilasıyla son buldu. Vizigot yayılmacılığı, Bizans ve Sasani etkileriyle Roma uygarlığı etkilerinin birleşmesine yol açtı, bunun sonucunda da yerel sanat gelenekleri gelişti.
İspanyol-Magrip Sanatı
Vizigotlar VIII. yy’da Arapların gelmesi karşısında silindi. Araplar 711’de aşağı yukarı bütün bölgeye yayıldılar ve İspanya’nın her köşesinde, ancak sekiz yüzyıl sonra, 1492’de Gırnata’nın (günümüzde Granada) düşmesinin ardından sönecek olan bir İslam kültürü (yalnızca kuzeydoğu ve kuzeybatıda Asturias, Navarra gibi Hıristiyan prenslikleri dışında) yerleşti. Emeviler, ardından da Berberi Murabıt ve Muvahhid sülaleleri döneminde, başlıca özelliklerine eşsiz güzellikteki dinsel yapılarda ve saraylarda rastlanan İspanyol-Magrip sanatı gelişti. Bu dönemde gerçekleştirilmiş olan başyapıtlar Cordoba’daki (Kurtuba) büyük cami (VIII. -X. yüzyıllar) ve alkazar (saray) ile Sevilla’daki Giralda, Granada’daki (Gırnata) El-hamra’dır.
İslam egemenliği altına giren Hıristiyan eyaletlerinde dinsel ve din dışı geleneklerin korunması, roman-gotik temel üstünde Cordoba süsleme öğeleri taşıyan karma bir sanatın yaratılmasına yol açtı. XI. yy’da İslam egemenliği altındaki (Mustaribler) Hıristiyanların kuzeye doğru çekilmesiyle Leon’da, Castilla la Vieja’da Aragon’da ve Katalonya da pek çok kilise bu karma üslupta yapıldı. Benzeri bir olgu da Arap egemenliğinin sona ermesinin ardından Hıristiyan egemenliği altında yaşayan Mağribiler arasında görüldü. Çeşitli etkilerin birbirine karışması sonucunda bu kez İslam öğelerinin ağır bastığı bir üslup oluştu.
Roman ve Gotik Sanatı
Roman sanatı İspanya’ya XI. ve XII. yy’larda girdi. Santiago de Compostela ve jaca katedrallerinin mimarisinde, aynı dönemde heykelcilik alanında daha da etkili olan Fransız sanatının (güney ve güneydoğu) etkisi görülür. Zamora’da, Tarragona’da, Avila’ da, vb., gotik üslubunun ilk öğeleri XII. yy. ortalarına doğru belirmeye başladı (Leon Katedrali).
İspanyol Resminin İlk Dönemi
Roman çağında, Mustarib minyatürleri anlayışında yapılan freskler başlıca resim etkinliklerini oluşturur. Ferrer Bassa’nın (1285’e doğru-1348) duvar resimleri dışında İspanya’da resim sanatının gerçek anlamda başlaması için Siena okulu ve Giotto’nun, Barselona’daki öğrencileri Ramon Destorrents ve Serra kardeşlerin yapıtları üstündeki etkilerini beklemek gerekir.
Siena okulu özellikle Luis Borrassa’ yı (1360’a doğru-1424) etkilemişti. Ama Bernardo Martorell’in manzaralarında ve jaime Huguet’nin (1415’e doğru-1492) çalışmalarında Flaman yaklaşımı ve tekniği gözleniyordu. XV. yy’da Luis Dalmau ve Jacomart Baco Kutsal Kuzu’yu bitirdikten hemen sonra bir süre Castilla’da kalan Van Eyck’ten esinlendiler.
İtalyan Rönesansı XV. yy. İspanyol ressamlarını hiç etkilemedi. İspanyol ressamlarının tekniği Flaman sanatı etkisinde kaldı; üstelik, Raffaello ve Leonardo da Vinci’den esinlendikleri halde, Ferrando de Leano Vincente Juan Massip, Luis de Morales gibi sanatçıların yapıtlarının da gözler önüne serdiği gibi XVI. yy’a kadar bu etkiden kurtulamadı. Yalnızca Pedro Berruguete’nin (1450-1503) resmi yerel ve mistik özellikler taşıyordu. Juan de juni’nin (1507’ye doğru-1577) çok renkli heykelleri için de aynı şeyleri söylemek gerekir.
İspanyol Barok Sanatı
Plateresco üslubu XV. yy’ın ikinci yarısından XVI. yy. başlarına kadar kilise heykelciliğinde ortaya çıkıp, yapıların süslemesini uzun süre ve derinlemesine etkiledi. Buna karşılık, mimarlıkta ilk barok tepki, İtalyan beğenisine karşı juan Gomez de Mora’ dan (1580’e doğru-1648) geldi.
XVII. yy’da barok sanat İspanya’da Leonardo Figueroa, Francisco Huartado, vb. ile kendine özgü bir nitelik kazandı; jose Churriguera (1665-1725) ve kardeşleri, yoğunluğunun doruğuna ulaştırdıkları bu anlayışa kendi adlarını vererek tümüyle İspanyollara özgü bağımsız bir üslup olduğunu kanıtladılar.
XVII. Yüzyıl İspanyol Resminin Parlak Dönemi
El Greco’nun, XVI. yy’ın ikinci yansında gerçekleştirdiği başyapıtlar, belki de o dönem için çok şaşırtıcı olduğundan, Caravaggio’nun etkisiyle her şeyden önce ışık oyunları ve gerçekçiliğe değer veren XVII. yy. İspanyol resmi üstünde pek az etkili oldu. Francisco Ribalta (1565-1628), çok genç yaşta İtalya’yı gezen Ribera, Francisco Herrera (1576’ya doğru-1656), Zurbaran, Murillo gibi ustalar, farklı kişiliklerine karşın, ışık kaygısını sürekli paylaştılar. Velasquez XVII. yy’da İspanyol resminin büyük ustası olarak ortaya çıktı. XVIII. yy’da Van too’dan başlayıp Houasse ve Ranc gibi sanatçılardan geçip Tiepolo’ya kadar pek çok yabancı sanatçı İspanya’da kaldı.
Mimarlıkta Fransız beğenisinin etkileri görüldü: Madrid Krallık Sarayı’nın yapımında Versailles Şatosu örnek alındı. Churriguera geleneği varlığını sürdürdü. XVIII. yy’ın ikinci yarısında bazı yeni-klasikçi eğilimler ortaya çıktı. 1752’de kurulan San Fernando Akademisi bu durumu benimsedi ve İtalyan beğenisine dönüş tam bir akademicilik olarak belirdi.
Çağdaş ispanyol Resminin canlılığı
İspanyol resmine güç kazandıran Goya’dan sonra, resim sanatı Mengs’in, David’in ve bu arada Goya’nm çok başarısız öykünmelerine yöneldi. Aslında bu bir suskunluk dönemiydi. Bu suskunluğun bozulması için de 1878’e doğru mimar Antonio Gaudi’nin gotik ve barok özellikleri taşıyan şaşırtıcı yapılarını gerçekleştirmesini beklemek gerekecekti.
XX. yy. başında, önce yaratılmasında payları olan çeşitli okullarm (kübizm, gerçeküstücülük) içinde, daha sonra da zamanla, kişiliklerinin uyuşamadığı bu okullar dışında pek çok İpanyol sanatçı uluslararası sanat çevrelerini şaşırttı, Juan Gris’nin (1887-1927) yapıtları katılığı içinde hayranlık vericiydi. Picasso’nun akıl almaz yetenekleri hâlâ gözleri kamaştırır. Gerçeküstücülük okulu içinde Salvador Dali ve Miro, büyük yapıtlar ortaya koydular, jose Maria Sert’in (1876-1945) mimarlık alanındaki tartışılmaz yeteneğinin yanı sıra, büyük heykelci Julio Gonzalez (1876-1942) de dikkati çekti. Non-figüratif çalışan Antonı Tapies (1923’te doğdu) ise kuşağının en güçlü İspanyol sanatçısı olarak kendini kabul ettirdi.
İspanyol Mimarı Antonio Gaudi
İspanyol mimarı (Reus, Tarragona, 1852-Barselona. 1926).
Modern mimarinin öncülerinden biri olan Antonio Gaudi’nin Doğu sanatına, Venedik’e, bu arada eski İspanyol ulusal biçimlerine, yani Katalonya gotik üslubuna, baroka, İspanya’daki Hıristiyan egemenliğindeki İslamların sanatına duyduğu eğilim, daha ilk yapılarında kendini gösterdi: La Casa Vicens (1878-1880) ve Güell Oteli (1885-1889). Yaşamının büyük bölümünü, Barselona’da 1884’te başladığı ve bitiremediği barok üsluptaki Sagrada Familia Kilisesi’nin yapımına adadı. Bazen “özgür planın” yaratıcısı, yeni sanatın ve fantastiğin ustası olarak kabul edilen, bazen de gotik üslubun değersiz bir taklitçisi ya da beğeniden yoksun bir sanatçı olmakla suçlanan Gaudi, bu nedenle bazen çok beğenilmekte, bazen de şiddetle eleştirilmektedir.
iyi bir site