İslam Sanatı
İslam sanatı, Mekke’de Kâbe’nin yeniden inşa edilmesiyle, Hicret’in 1. yılında, yani Yemen’e yerleşmiş olan Arapların Mısır, Suriye, Mezopotamya, İran, Kuzey Afrika, İspanya, Hindistan ve Çin’e yayılmalarının başlangıç yıllarında ortaya çıktı.
İslam dünyasında doğan ve Arapların ayak bastığı bütün ülkelere yayılan, bu ülkelerin tarihsel ve coğrafi konumlarıyla ortaya konan son derece zengin yapıtlar. İslam sanatının kökeninin ve özelliklerinin hemen ayırt edilmesini sağlarlar.
Mısır ve Suriye İslam Sanatı
Mısır, İ.S. 640’ta Araplar tarafından işgal edilen ilk ülkelerden biri oldu. Araplar. burada Romalılar ve Kıptilere özgü yapıların kalıntılarından elde ettikleri taşları kullanarak camiler yaptılar. Fetihten sonra, yarım yüzyıla yakın bir süre içinde bu tür yapılarda Kudüs’teki Kubbetüssahra’dan (Ömer Camisi’nin kubbesi) ve Kahire’deki Amr Camisi’nden (827’de yapıldı, 1407’de onarıldı) esinlenilerek, temel öğeler olarak merkezi kubbe ve sütunlar benimsendi.
705’te Emevi halifesi Velid I, Şam’daki Aziz Vaftizci Yahya bazilikasını camiye (Ümeyye Camisi) dönüştürdü ve böylece güzel mozaiklerle bezenmiş duvarlarıyla Bizans üslubunda bir yapı ortaya çıktı. Emevilerin yıkılmasından sonra, Müslümanların güç merkezi yer değiştirerek önce Samarra, sonra da Bağdat’a kaydı. Tolunoğulları sülalesiyle, merkez, Abbasilerin Bağdat’tan getirdikleri Mezopotamya mimari geleneklerinin yer aldığı Kahire’ye (İbni Tulun Camisi [878 – 879]) taşındı.
Fatımi yapılarında, kırık kemer ve Sasani kökenli tuğla kullanımı yaygınlaştı (El Ezher Camisi ve Kahire’deki surlar, Halep Camisi). Kahire’de XII. yy’dan başlayarak Suriye etkisi belirginleşti. Selçuklu sülalesinden Sultan Nureddin, Şam’da yeni bir dinsel yapı türü olan medreseleri (dinbilim okulu ve dini eğitim merkezi) kurdu; bunun yanı sıra Kahire ve Halep kalelerini yaptırdı. Memluk sülalesi, binalara oldukça zengin bir görünüm kazandıran değerli maddeler ve Mezopotamya ile Suriye kökenli tuğlalar kullanarak İslam mimarisine katkıda bulundu (1284’e doğru Kahire’de yaptırılan Kalavun Türbesi). XIV. yy’da kurulan büyük yapılar arasında yer alan görkemli Sultan Hasan Camisi (1347-1361) ve bunun sekiz bin metre kareye yakın bir alan kaplayan türbesi bir bütün oluşturur ve Kahire’de Sultan Kayıtbay’ın (1463-1496) ince sanat beğenisinin habercisi sayılır. Eşsiz güzelliğiyle Kayıtbay Türbesi, yaldızlı kabartmalarla süslenmiş boyalı tavanları ve vitraylarla bezeli pencerelerle belirginleşen mihrap duvarıyla eşsiz bir yapıdır.
Kayıtbay tarafından yaptırılmış olan mezarlar, çeşmeler, saraylar ve evlerden oluşan çok sayıda bina bir gelişmenin sonu olarak kabul edilebilir.
Mezopotamya ve İran İslam Sanatı
Arapların Mezopotamya’yı fethi 637’de Basra kentinin kurulmasıyla başladı. Harun-ür- Reşid’in Suriye ve Mezopotamya sınırında Fırat üstünde kurduğu önemli seramik merkezi Rakka’da yaptırdığı binalar son derece görkemlidir (Rakka Camisi, 720). Abbasilerin yerleştikleri Samarra’da, sarı tuğlalı büyük caminin yapımına 847’de girişildi. Ünlü minaresi de 848’de eklendi. Bağdat’ta hiçbir Abbasi yapısı varlığını sürdüremedi ve tümü de Moğollar tarafından yıkıldı. Buna karşılık İran’da bu dönemden, Kazvin’de bulunan ve kubbesi geometrik motifli renkli çinilerle bezenmiş olan Mescid-i Cami (1113) ve süslemeleri büyük sanatçılar tarafından gerçekleştirilmiş olan Büyük İsfahan Camisi (1088-1094) kalmıştır. Görkemli bir İran mimarisinin etkisi altındaki mozaik sanatı, yüzyıllar boyunca giderek zenginleşip gelişti: Veramin Camisi (1322), Şahı Zinde Camisi (1392) ve Timur’un Semerkand’daki anıt mezarı (1434).
XIV. yy’dan başlayarak XIX. yy’a kadar, İran’da her alanda ortaya çıkan, çok ince ve zarif bir sanat yerleşti. Ama hiç kuşkusuz Müslüman İran’da İslam sanatını en iyi temsil eden yapıtlar, Şah Abbas’ın hükümdarlığı döneminde (1587-1629) gerçekleştirilmiş olan saraylar, hamamlar, kervansaraylar, bahçelerdir.
Kuzey Afrika, İspanya ve Sicilya İslam Sanatı
Roma ve Bizans uygarlıklarının kalıntıları arasında yükselen Kuzey Afrika İslam yapılarının, bu uygarlıkların etkisinde kaldığı görülür ama, tümüyle bir Arap sanatının söz konusu olduğu Ispanya’da hızla biçimlenen İspanyol-Magrip sanatı, Fas’ı da etkiledi (Marakeş’te Kutubiyye Camisi, Udna’da Rabat Kapısı [XII. yy. sonu]; Rabat’ta Hasan Kulesi). İlk yapıtlarda, çeşitli etkiler göze çarpar: Paralel sahınlı bir cami olan Tunus’taki Zeytune Camisi (632) de Sfaks’taki Sidi-Ukba Camisi gibi Suriye etkisindedir. Büyük Kay revan Camisi’nde de (836’da yapıldı, 862’de onarıldı) Mezopotamya ve Bizans etkilerinin bir arada bulunduğu görülür; buna karşılık Kurtuba Camisi’nde (yapımına 786’da başlandı) Bizans etkisine hiç rastlanmaz. Gösterişli İspanyol-Magrip üslubunun örneklerini oluşturan at nalı biçimindeki mihrabı ve altı dilimli üst üste sıra kemerleri, Arap dünyasında başka hiçbir benzerine rastlanmayan ince bir beğeniye ve ustalıklı bir mimariye tanıklık eder. Bu başka başyapıt da Medinet üz-Zehra sitesindeki saraydır: Abdurrahman III tarafından 936’da Cordoba (Kurtuba) yakınlarında kurulmuştur ve ilgi çekici bir arkeoloji inceleme alanıdır.
Fatimiler döneminde Müslümanların Sicilya’yı işgal etmesi, Palermo çevresinde özellikle de Monreale’de pek çok iz (mozaikler) bırakmıştır. Berberi gücünün giderek artmasıyla Magrip sanatı, Zaragoza’da (El Caferiye), Toledo’da (Puerta del Sol, XI. yy), Sevilla’da (eski camiden kalma kare minare Giralda) görülen özgün niteliklerini kazandı.
XI. yy. – XV. yy. arasında Sevilla’da Alcazar (krallık sarayı bütünü) yapımından (Zalim Pedro tarafından 1353- 1364 yılları arasında onarıldı), Granada’daki (Gırnata) Elhamra Sarayı’nın yapımına kadar (XIV. yy) mermer, çini, ağaç kullanılarak çok sayıda yapı gerçekleştirildi.
Hindistan ve Çin İslam Sanatı
712 yılına doğru Hindistan’ın fethiyle de bu ülkedeki İslam sanatının kronolojisi, Moğol İmparatoriuğu’ndan (1525) önce ve sonra olmak üzere iki bölüme ayrılabilir: Önceki dönemde Müslümanlar, Hindistan’da daha önce varolan sanatın gereçlerinden yararlandılar. Moğollardan sonraysa çok belirgin bir İran etkisi ağırlık kazandı. Güçlü Moğol imparatorları, Hindistan’da çok yaygın olan İran sanatıyla Fatehpur (“zafer kenti”) ve Agra (Tac Mahal anıtmezarı) yapılarının temsil ettikleri geleneksel Hint sanatını kaynaştırdılar. Müslümanların Çin’e girmeleri 755’e doğru gerçekleşti. Ama camiler, küçük boyutlu mihraplarla donanmış minaresiz küçük Çin evleri görünümündeydi.
“TÜRKİYEMİZE MÜJDE”HOCA AHMET YESEVİ İLE HACI
BEKTAŞI VELİ,NİN”SOYU VE BOYU.(ATASI)”HZ.ALİ.R.
.A.OĞLU”HZ.MUHAMMET HANEFİ,DİR.TÜRBESİ(MAKAMI)
İLE”ANADOLUDA İLK GAZİ-SAHABE”HZ.ABDÜLVEHHAB GAZİ TÜRBESİ BAYBURTTA”SAYGI İLE.
Kaynak:*evl.çel.sey.1.ci kitap.sayfa,38(yapı k-
redi.yay)1996.ist.
*T.C.Başbakanlık dev.arş.gen.müd.osmanlı arşivi
daire bşk,lığı.ev.d.15070.sayf.1-a.sultanahmet
ist.