İran İslamdan Önceki Dönem Sanat
Elamlılar, Kassitler, Akamamşlar, Yunanlılar ve Parthlar, daha sonra da Sasaniler, Pers topraklarını birbiri ardı sıra işgal ederken, söz konusu uygarlıkların yansıması olan bir sanat bu topraklarda gelişme gösterdi. İ.Ö. III. binyıldan İ.S. VÜ. yy’da İslâm dininin benimsenmesine kadar Pers ülkesi, küçük el sanatlarında olduğu kadar mimarlık alanında da çok sayıda başyapıtların oluşturulduğu bir sanat merkezi haline geldi. Protohistoria dönemi boyunca primitif Pers uygarlığı, İran yaylasını işgal eden değişik halkların (Elamlılar, Gutiler, Kassitler) etkisinde kaldı. Bu uygarlıkların en eski izlerine T epe Sialk, Sus, Tepe Giyan ve Tepe Hisar sitlerinde rastlandı. Maden işlemeciliğinin gelişmiş olduğu, tunç bıçaklardan, oymalı hançerlerden|anlaşılır. İ.Ö. binyıldan kalma ideogramlarla kaplı kilden tabletler, yazının bulunmuş olduğunu gösterir. Sus’ta ortaya çıkarılmış olan seramik örnekleri, Protohistoria boyunca Ortadoğu’da geçerli olan dinsel kavramların başlıca özelliklerini yansıtır. Bu örneklerden, üst gerçekliğin arandığı, sanatçının doğadan uzaklaşarak, simgesini saptamak amacıyla canlandırılacak nesneyi aşan bir geometrici anlayışa ve üsluplaştırmaya yöneldiği anlaşılır. II. binyıl sanatı daha çok, Luristan’da bulunmuş olan tunçtan eşyalarla, Luristan’m yüksek ovalarındaki atlı askerlerin mezarlarında bulunmuş madenden (tunç, altın, gümüş, demir) yapılma eşyalarla temsil edilir. Söz konusu tunç eşyalar arasında korunma ve saldırı silahları, atların koşu takımları parçaları, mücevherler, tanrıların ya da Mezopotamyalı kahraman Gılgamış’ın çeşitli figürleri vardır. Elam’da Mezopotamya etkisi çok büyüktür; Kraliçe Napir Asu’nun (İ.Ö. 1250’ye doğru) tunçtan heykeli, duruşu ve çan biçimindeki uzun giysisiyle Lagaş prensi Gudea’nın heykellerini anımsatır. Ziviye kalesiyle (VIII. yy. sonu) Hasanlu kalesi, Akamanış mimarisinin öncülüğünü yapan anıtlardır. Ziviye kalesindeki bir kuyuda bulunan Ziviye hâzinesinde altın ve fildişinden yapılmış, Asur, Suriye ya da İskit tarzında süslenmiş eşsiz güzellikte eşyalar ortaya çıkarılmıştır.
Akamışlardan Sasanilere
Pers toprakları üstünde doğmuş olan Akamanış sanatı (İ.Ö. 500-330) da, Keyhüsrev ve Dara gibi hükümdarların ünü ve büyüklüğü ölçüsünde gelişti. Sus, Persepolis, Ekbatana, Pasargadai sarayları çok büyük boyutlardaydı; günümüzde Persepo- lis’teki Apadana da bunu kanıtlamaktadır. Alçak kabartmalarla süslü frizler, çokrenkli sırla kaplı tuğladan yapılmıştır ve üstlerinde vergi getirenlerin ya da tutsakların figürleri yer alır. Büyük İskender’in fethi ve Pers topraklarının Selefkiler tarafından Helenleştirilmesi sonucunda da melez bir sanat doğmuştur. Bu döneme özgü yapıtlar (İ.Ö. III. yy., Kengavar Tapmağı) arasında, konuları Yunan sanatından esinlenmiş, ama Akama- nışlara özgü bir katılıkla işlenmiş ürünler vardır. Parthlar, iki eğilim arasında kendilerine özgü bir yol bulmuşlar, yani bir yandan Yunanistan ve Roma, öte yandan da Doğu dünyasının mirası arasında kendilerine bir yol çizmişlerdir. Parth sanatıyla (İ.Ö. El. yy.-İ.S. III. yy.) birlikte yeni teknik ve biçimler doğmuş ve İran topraklarına yerleşmiştir. Bu yenilikler arasında özellikle Parth kenti Asur’da ortaya çıkan yüksek beşik tonoz göze çarpar. İ.S.III. yy’da Sasani sanatı, gerçek İran geleneklerine dönüşü simgeler. Sasani sanatı ürünleri arasında kubbeli saraylar (Gur), Fars’taki mağara duvarlarında yer alan kabartmalar, altından eşyalar, eşsiz ve zengin görünümlü kumaşlar sayılabilir.
İslam Etkisindeki Dönem Resim Hat Minyatür
Resim sanatının İran’da İslâm dininin benimsenmesinden kabulünden önce gelişmiş olduğu görülür. Gerçi Sasanilerden, daha sonraki dönemlere duvar resimleri ve süslemeler konusunda pek örnek kalmamıştır ama, IX. yy’da Samarra’daki halifelik sarayında yapılmış olan duvar resimlerinin Sasani izleri taşıdığı saptanmıştır.
Ama, İranlıların resim ve hat sanatlarına asıl katkıları, İslâm dininin benimsenmesinden sonraki dönemlere raslar. VII. yy’ın sonlarında, önemli kültür merkezleri olan Basra ve Küfe’de, küfi yazıyla pek çok Kur’an yazılmıştır. Bu el yazmalannın asıl değerleri, yazı biçimleri ve üsluplarından kaynaklanır. Kûfi yazısının yanı sıra nesih yazısının gelişmesinde de İran kökenli hat sanatçılarının büyük payı olmuş, İbni Mukla bu yazının tümüyle kûfi yazısının yerine geçmesini sağlamıştır. Bu arada İran’da Bağdat okulu, Timur okulları (özellikle Herat ve Şiraz), Tebriz okulu, İsfahan okulu gibi çeşitli sanat okulları kurulmuştur. Bağdat okulundan günümüze kadar gelmiş en eski resim örnekleri XII. yy’dan kalmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda, özellikle XII. yy’da Moğol istilası sonucu, İranlı sanatçılar Uzakdoğu’ya özgü resim anlayışıyla karşılaştılar. Bundan böyle tarihsel olgular ve efsaneler resimlendirilmeye başlandı. Ayrıca manzara resmi de sanatçılar tarafından benimsendi. Giderek el yazmalarında, özellikle dikey sütunlar halinde yazılan şiir metinleriyle resimler uyumlu bir biçimde iç içe geçmeye başladı. Timur döneminde, başkent Semerkant önemli bir merkez oldu. Renkli yapılan minyatürler özellikle Herat ve Şiraz okullarında geliştirildi. Herat’ta kurulan akademide pek çok sanatçı çalıştı. İran resim sanatının en büyük ustalarından biri olan Heratlı Bihzad’ın başlıca özelliği, çok figürlü yapıtlarında bile her figürün yüz ve hareket bakımından birbirinden farklı olmasıdır; ayrıca çok çeşitli renkler kullanmış, bu nedenle de özellikle yaptığı portreler birer kişilik kazanmıştır. Tebriz okulunun en yetenekli sanatçılarından biri de Sultan Muhammed’dir. Yaşadığı dönemin bütün sanatlarını etkilemiş, birçok ustayla birlikte çalışarak aralarından bazılarının günümüze kadar geldiği İran destanlarının resimlemelerini yapmıştır.
XV. yy’ın sonralarında Tebriz’de Kur’an süslemeleri giderek büyük önem kazanmış, bu arada İran halıcılığında da önemli değişiklikler olmuş, süsler artıp karmaşıklaşmıştır.
İsfahan okulu, XVI. yy’ın sonlarına doğru İran’daki sanatçıların İsfahan’da toplanmasına yol açmış, Isfahan kitap yazma ve süsleme sanatlarının geliştiği bir merkez haline gelmiştir. Ressamlar loncasının başkam Rıza Abbasi, işlediği konulan daha çok gündelik yaşamdan almıştır. Rıza’nın öğrencisi Muin’in (yapmış olduğu hocasının portresi günümüze kadar gelmiştir) oluşturduğu üslupsa XVII. yy’ın sonuna kadar canlılığını sürdürmüştür. Bu dönemde birçok sanatçı Avrupa’ya gönderilmiş, XVIII. yy’daysa Avrupa resimleri ve gravürleri kopya edilmeye başlanmıştır.
XIX. yy’ın başlarında vernikli resim önem kazanmıştır.
SERAMİK. İran’da seramik sanatı XII. yy’da büyük gelişme gösterdi; özellikle sırlama konusunda ustalaşıldı. XIV. yy’da çiçek motifleri yaygınlaştı. XVI. yy’da Çin seramiğinin etkisinde kalan İran seramik sanatı, XVII. yy’da hem desen, hem yapım yöntemi açısından bu sanattan büyük ölçüde etkilendi.
ÖBÜR ALANLARDAKİ ETKİNLİKLER. İran, küçük el sanatları alanında İslâm dünyasında ön sıralarda yer alır. Özellikle İran halıcılığı dünyaca ünlüdür.İran halıları teknik ve süsleme bakımından oldukça yetkindir. Ayrıca İran dokumalarında, özellikle XVIIl. yy’dan sonra, karmaşık ama gerçekçi biçimlerin egemen olduğu görülür. Öte yandan, mimarlık alanında bilinen en eski yapılar Selçuklular döneminden ya da az öncesinden kalmadır. Moğollar döneminde Timur’un hükümdarlığı sırasında sanat, İran sınırları dışında gelişmiş, ama ülkede pek çok yapı gerçekleştirilmiştir. Safeviler döneminde özellikle İsfahan’da yapılan saraylar, camiler, köprülerle büyük bir mimarlık okulu gelişmişti. İranlılar maden işlemeciliğinde de güçlü bir estetik anlayışı ortaya koymuşlar (bu konudaki teknik bilgileri de oldukça fazlaydı), özellikle seramik ve dokumacılık alanındaki motiflerden yararlanmışlardır.
Son Yorumlar