İran edebiyatı, tarihsel gelişimi açısından üç ana bölümde incelenir: İslâmdan önceki dönem; İslâm etkisindeki dönem; Batı etkisindeki dönem.
İran İslamdan Önceki Dönem Edebiyatı
İran edebiyatı, başlangıcından İslâm dininin ortaya çıkışma kadar, çok tanrılı dinlerin etkisinde kaldı. Dolayısıyla bu döneme ilişkin olarak ele geçen metinler genellikle dinsel içerikliydi. Zerdüşt’ün Gafa’ları, Avesta bu ilk örnekler arasında yer alır. Hece ölçüsüyle yazılan bazı dinsel şiirler de, dinsel törenlerde çalgılar eşliğinde topluca okunurdu. Gata’lar ve Avesta dışında sayısı kırkı bulan yazıtlar incelendiğinde, bu dönem İran edebiyatının komşu kültürlerin etkisinde kaldığı görülür.
Büyük İskender’in İran’ı almasından (İ.Ö. IV. yy.) sonra, ülkeye yerleştirdiği Yunan ve Makedonya göçmenleri, geleneksel İran edebiyatında büyük farklılaşmaya yol açtılar ve İran’ın din, dil, edebiyat kurumlan Eski Yunan ve Anadolu kültürlerinin yoğun etkisine girdi. Anadolu ve Yunan dinleri, tanrıları İranlılar tarafından benimsendi; dahası Eşkaniyan çağında (İ.Ö. 250-İ.S. 226) Yunanca resmî dil olarak kullanılmaya başlandı; Kelile ve Dimne, Sindbadname gibi Hint kaynaklı yapıtlar ortaya kondu. Zerdüştçülüğün resmî din olarak benimsenmesinden sonra, İran edebiyatı bu dinden kaynaklanan bir gelişme içine girdi ve Zerdüştçülüğün ana kitabı derlenip yazıya geçirildi.
İ.Ö. XV. yy’a kadarki İran edebiyatı, metinlerin yazıların azlığı nedeniyle tam olarak değerlendirilememektedir. İ.S. VII. yy’dan sonra İslâm din ve kültürünün etkisine girmeye başlayan İran edebiyatında yeni bir dönem açılmıştır.
İran Edebiyatı İslam Etkisindeki Dönem
İran’da Arapların egemenlik sürdüğü dönemde, İran edebiyatında İslâm din ve kültürünün etkileri görülmeye başlandı. Cahiliye döneminin ünlü “Muallakat-üs-Seb’a” (Yedi Askı) ozanları İran şiirinde büyük ölçüde etkili oldular. Özellikle saray ve çevresinde çok beğenilen, aruz ölçüsüyle kaside türünde yapıtlar verdiler. Şiir dışındaki edebiyat ürünleriyse Arapça olarak yazıldı; medreselerde Arapça bilim dili olarak okutulmaya başlandı; Arapçadan Farsçaya birçok yapıt çevrildi. Beşşar bin Bürd, Ebu Nüvas gibi ozanlar daha da ileri giderek Arapça şiirler yazma yoluna gittiler.
İran dili VIII. yy’dan sonra bağımsızlığını kazanmaya başlayıp, kültür ve edebiyat dili olarak yaygınlaşmaya başladı. Ebu Hafs Soğdi, Abbas Mervi, Hanzala-i Badgisi, Firuz Maşrıki, Ebu Sülik Gürgani, Muhammed bin Vasıf Sistani, farsça yazan ilk İranlı ozanlar arasında yer aldılar. Samanoğulları döneminde, İran edebiyatı Doğu edebiyatları arasındaki gerçek yerini aldı. Bu dönem İran şiirinde gazel, kaside, mesnevi, rubai gibi türlerde başarılı örnekler verildi. Ebu Şekur Belhi, ilk mesnevi yazarı olarak tanındı; Rudeki Semerkandi, İran şiirinin kurucusu olarak kabul edildi. Özellikle gazel türünde ün yapan Rudeki, farsçanın şiir dili olarak gelişmesine katkıda bulundu; Kelile ve Dimne, Sindbadname gibi yapıtları farsçaya şiir biçiminde çevirdi. Dakiki Tusi, dört Zerdüşt rahibinin derlediği İran tarihini mesnevi tarzında yazmaya başladı ve ancak Guştasb dönemini tamamlayabildi. 1000 beyte yakın olan bu yapıtı (Guştasbname], daha sonra Firdevsî kendi yapıtına bütünüyle aldı.
Gene bu dönemde şiir ve düzyazı türündeki yapıtlarım arapça yazan ozanlar (Ebu Mansur Mervezi, Kisai Mervezi) ve yazarlar (İshak Mevsili, Zekeriya Razi, Hamza İsfahani) da ortaya çıktı.
Gazneliler döneminde İran edebiyatında, eski İran halk masallarına, efsanelerine dönüş yolunda girişimler oldu. Gazneli Mahmud’un ve Sultan Mesud’un yazar ve ozanlara büyük önem ve değer vermeleri, İran edebiyatının gelişmesine büyük katkıda bulundu. Bu dönem ozanlarından Unsuri, kaside türündeki şiirleriyle tanındı ve “Melik-üş-Şuara” (Ozanlar Meliki) diye anıldı. Ferruhi, kaside türündeki şiirlerinde söz ve anlam oyunlarını ustaca kullandı. Minuçihri, İran ozanlarının kullandığı kavramların, betimlemelerin bolca yer aldığı şiirlerinde doğa sevgisini ve yaşama sevincini işledi; aynı zamanda, İran şiirinde musammat türünün de kurucusu oldu.
Firdevsî’yse Şehname adlı büyük destansı mesnevisinde, eski İran tarihini, masallarını, efsane kahramanlarını anlattı.
Bu dönem İran düzyazısının anlatım gücünü yapıtlarıyla ortaya koyanlar arasında da Kabus bin Veşmgir, Salebi, Ebulfazl Beyhaki (Tarih-i Beyhaki), Keykâvus bin İskender bin Kabus [Kabusname) sayılabilir.
İran edebiyatında tasavvuf düşüncesi de önemli bir yer tutar. İslam dininin ilkeleriyle yeni-eflatuncu felsefenin kaynaşmasından doğan İran tasavvufu, Baba T ahir Üryan, Ebu Said, Abdullah Ensari, Feridüddin Attar gibi ozanlarla büyük gelişme gösterdi. Feridüddin Attar, Mantık-ut-Tayı (Kuşların Dili) adlı mesnevisinde, İran tasavvufunu, mecazlı ve simgesel bir dille açıkladı. İran ve Doğu İslam edebiyatlarında rubai türünün kurucusu sayılan Ömer Hayyam, yaşama sevincini, akıl ve sağduyuyu yüceltti. Enveri özellikle kaside ve gazelleriyle ün yaptı. Nizami, İran edebiyatında “hamse” (beş mesneviden oluşan bütün) türünün öncüsü oldu (mesnevileri arasında Leyla ile Mecnun ve Hüsrev ile Şirin ünlüdür). XIII. ve XIV. yy. İran şiirinde “bilgece tutum” ile “doğa sevgisi ve yaşama sevinci” ağır basmaya başladı. Türk asıllı olan Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi adlı öğretici yapıtıyla Doğu (İslam) tasavvufunun örneklerinden birini verdi. Şeyh Sadi, Bostan (Çiçek Bahçesi) ve Gülistan (Gül Bahçesi) adlı şiir ve düzyazı karışık yapıtlarında ahlak, erdem, iyilik, eğitim, bilgi, alçak gönüllülük, hoşgörü, insan sevgisi gibi konuları bilgece bir tutumla işledi. Hafız-ı Şirazi de yaşama sevincini ve gerçek insan sevgisini, insanın günlük olaylar karşısındaki duygulanmalarını coşkun bir dille anlattı. Hafız-ı Şirazi aynı zamanda şiire anlam bütünlüğü özelliğini kazandırdı.
Bu arada tasavvufa eğilim de sürmekteydi. Şeyh Mahmut Şebüsteri, Gülşen-i Raz (Gizlerin Gül Bahçesi) adlı mesnevisinde “vahdet-i vücut” (varlık birhği) anlayışım işleyerek tasavvuf felsefesine derinlik kazandırmaya çalıştı, Kemaleddin İsfahani,(Emir Hüsrev Dehlevi, Selmanı Saveci, Kemal Hucendi, dönemin değişik türlerde yapıtlar veren ozanları arasında yer aldılar.
XV. yy’da İran edebiyatında tasavvufun daha da ağırlık kazandığı görüldü. Bunda, Moğol istilasının yarattığı iktisadi ve toplumsal çöküntünün de büyük payı oldu. Mağrib Tebrizi, İsmet Buhari, Nimetullah Kirmani gibi ozanların gazel ve mesnevi türündeki yapıtlarında ana konu tasavvuf oldu. Bu dönemin en büyük ozanı Molla Cami’dir. Şiir ve düzyazı türünde yapıtlar veren Cami, son klasik İran ozanı olarak kabul edilir. Klasik İran şiiri, “vahdet-i vücut” kuramını şiirleri ve düzyazı yapıtlarında yorumlayan Cami sayesinde canlılık ve olgunluk kazanmıştır.
XV. yy. İran düzyazısında tarih ve tezkire türü ön planda gelir. Bu dönemin belli başlı tarihçileri arasında Ebu Ömer Osman Minhacuddin, Ata Melik Cüveyni, Şehabüddin Abdullah Şirazi, tezkire yazarları arasında da Mehmet Vafi, Devletşah bin Alâüddevle Semerkandi, Vaiz Kâşifi, Nasirüddin Tusi, Celaleddin Devvani sayılabilir. Düzyazı dilinin secili (nesirde uyak) ve süslü olması da bu yüzyılın genel özelliklerindendir.
XVI. yy. İran edebiyatında Hint etkileri yoğunluk kazandı. “Sebk-i Hindi” (Hint üslubu) adı verilen, karmaşık mazmunlara, güç anlaşılır, alışılmadık benzetmelere dayanan süslü anlatım biçimi, İran şiirini etkilemeye başladı. Muhteşem jKâjşâni Heft Bend (Yedi Manzum Parça) ile İran ağıt edebiyatımn en başarılı ürününü verdi. Bu dönemin ozanları arasında Baba Şirazi, Haüfi, Urfi Şirazi, Feyzi Hindi, Baba Figani sayılabilir.
XVI. yy. İran düzyazısında söz ve anlam sanatlarıyla süslü olan bir anlatımın sürdürüldüğü dikkati çeker. Çünkü bu tür düzyazıda “hüner ve marifet gösterme” amaçtır; düşünceler ikinci planda kalır. Gıyaseddin Hundemir, Habib-üs-Siyer adlı tarihiyle, Emin Ahmet Razi de Heft İklim (Yedi Ülke) adlı şairler tezkiresiyle ün yapmışlardır.
XVII. ve XVIII. yy’larda özellikle Hindistan’da yaşayan İranlı ozanlar Sebk-i Hindi akımının parlak örneklerini verdiler. Sahabi, Zülali, Talip Amuli, Saibi Tebrizi şiir dalında, Mehmet Vaiz, Mirza Mehdi Han, Kadı Nurullah Şüsteri, Ahmet Razi de düz yazıda yapıtlar ortaya koydular.
XIX. yy. İran edebiyatında Sebk-i Hindi akımına tepki duyulmaya başlandı. Firdevsî ve çağdaşlarının geleneğine dönüş eğilimleri gözlendi. Bu arada yavaş yavaş Avrupa kültür ve edebiyatı etkileri de İran edebiyatında yeni bir döneme girildiğini gösteriyordu. XIX. yy. ozanları arasında Micmer İsfahani, Neşat İsfahani, Kaani, Fürugi, Visal Şirazi, Mahmut Han Melik-üş-Şuara eski İran şiiri geleneğini canlandırmaya çalışanlar arasında yer aldılar.
İran Edebiyatı Batı Etkisindeki Dönem
Kaçar sülalesi (1794-1925) döneminde İran edebiyatı çok renkli bir görünüm kazandı. Bir yandan Sebk-i Hindi akımı bırakılıp eski klasik İran ozanlarının geleneğine dönüldü, öte yandan da Batı edebiyatıyla ilk ilişkiler başladı. Özellikle Fransız edebiyatından Farsçaya yapılan çeviriler yeni edebiyatın Fransız edebiyatı etkisinde biçimlenmesine yol açtı. Böylece geçmiş dönemlerin içine kapalı, iç duyarlık ve iç zenginlikle yetinen edebiyat anlayışı, yerini giderek toplumcu bir edebiyat anlayışına bırakmaya başladı, ilk basım evinin 1817’de Tebriz’de kurulması, ilk gazetenin 1851’de çıkması, yayınların giderek çoğalması, edebiyat yapıtlarının geniş kitlelere tanıtılması ve ulaştırılmasında önemli aşamalar olarak dikkati çekti. İran edebiyatının toplumcu bir kimlik kazanmasında, İran’ın yaşadığı siyasal ve toplumsal olayların belirleyici bir rolü oldu. Bu dönem ozanlarından İrec Mirza ilericil İran şiirinin önderlerinden sayıldı. Seyyid Muhammed Edib Pişaveri, Arif Kazvini, Edib-ül- Memalik, Mirzade Işki, Ruhani, Reşit Yasemi, Kasım Lahuti, Bahar Horasani, Batı etkisindeki İran şiirinin kurucuları arasında yer aldılar. Çağdaş İran şiirinin temsilcileri arasında da Nader Naderpur, Furuğ Ferruhzad özellikle belirtilebilir.
XX. yy’ın başında olgun örneklerini vermeye başlayan çağdaş İran öykü ve romanında da özellikle tarihsel ve toplumsal konulara ağırlık verilmektedir: Şeyh Musa Hamadani [Işk u Sultan, 1919); Ağa Mirza Haşan Han Badi (Dâstân-ı Bâstân yâ Sergü- zeşt-i Kuruş)-,Muhammed Bakir Mirza-Husrevi (Şems u Tuğra); Kemali (Lazika, 1931);Abbas Halili (Ruzi- gâr-ı Siyah); AliAsgar Şerif [Dâs- tan-ı Şehrbânû); Haydar Ali Kemali (Mezalim-i Türkân Sultan); Zeynela-bidin Mutemen(A^yâne-j Ukab);Yahya Karib (Hun-i Siyavuş); Ahmed Ali Han Hüdadade (İntikam); Sadık Hidayet (Kör Baykuş, 1936); vb. Masal ve öyküleriyle ün yapan Samed Behrengi, yapıtlarında doğa ve toplum sorunlarını zengin bir masal gerçekliğiyle ortaya koymuştur. Son yıllardaki İran edebiyatında savaş konusunun ağır bastığı görülmektedir.
Son Yorumlar