1925’te tahta Pehlevi sülalesinin geçmesiyle İran, iktisadını değiştirerek hızlı bir modernleşme sürecine girdi. Ama sanayi alanında petrolün varlığı ve sağladığı gelir sayesinde yakın zamanlarda gerçekleştirilen ilerlemelere karşın, Iran her şeyden önce kırsal bir ülke olarak kaldı. Halkın 3/4’ü toprakların % 10’unu bile kaplamayan bir alanda tarımla geçinir; ülkenin geri kalan kesimleri sulanamadığından işlenemez ya da verimsizdir. Bu koşullar altinda tarımın, halkın besin gereksinimini güçlükle karşılayabildiği çok iyi anlaşılır. Aynca ülke iki önemli güçlükle karşı karşıyadır. Birincisi, kullanılan tekniklerin ve toplumsal yapıların ilkelliğidir. Özenli, ama yetersiz bir sulama tekniğine karşın, tarım çalışmaları çok geri kalmıştır; Gübre yoktur hasat orakla yapılır. Büyük toprak sahiplerinin tarlaları, borca girmiş ortakçılar tarafından işlenir. Toprak reformu yapılmıştır ve bunun sonucunda bir köylü orta sınıf türeyebilmiştir ama, büyük toprak sahiplerinin direnişi, alınan sonuçların etkisini engeller. İkinci güçlük, iklim koşulları, özellikle de susuzluktur. Büyük çaplı su düzenlemeleri, sorunu çözümleyebilir; ama bu, çoğu yabancı kaynaklardan sağlanacak büyük sermayeler gerektiren uzun vadeli bir iştir. Başlıca dört baraj işler durumdadır.
Sulamanın geliştirilmesi, ekili alanların genişletilmesiyle nüfus artışının gereklerini karşılamaya olanak sağlayacaktır. Aslında gerçek tarım alanları küçüktür. En genişi Hazar Denizi kıyılarında yer alır; Burada pirinç, şeker kamışı, tütün, meyve, turunçgiller yetiştirilir. Zagros ve eteklerinde meyve, tütün, pirinçten başka, temel besin maddesi olan tahıl türleri ve pamuk ekilir. Orta yaylada yalnız Zagros ve Elburz’un iç kesimdeki eteklerinde yer alan vanalarda, hurma ve tahıl türleri yetiştirilir. Eskiden çok yaygın olan haşhaş ekimi, günümüzde denetim altına alınmıştır. Hayvan varlığı önemlidir ve çok kâr getirir (kürkçülükte kullanılan karakul koyunları). Balıkçılık alanındaysa, som balığı ve Hazar Denizi’nin mersin balıklarından elde edilen havyar yabancı ülkelere satılır. Basra körfezinde inci avcılığı gelişmiştir.
Sanayinin gelişmesi petrola bağlıdır. Ülkede daha önceleri ünlü İran halılarından başka bir şey üretilmezken, günümüzde halıcılık daha da sanayileşmiştir (İsfahan). Modem sanayi, gelişmesini ilk kez XX. yy’ın başlarında Basra körfezi kıyısından çıkarılan petrola borçludur: Bu. zenginlik kaynağını önceleri Anglo-İranian Oil Co. işletti; 1951’de Musaddık hükümeti petrol işletmesini ulusallaştırdı. Bunun üstüne İngiliz şirketi üretimi durdurdu. 1954’te Musaddık ortadan kaldırıldı; yapılan bir anlaşmayla petrol çıkarma hakkı, kârın % 50’sini İran devletine bırakacak olan bir İngiliz-Fransız-Amerikan konsorsiyumuna verildi. Ama bir İran ulusal şirketi de kendi başına üretim yapmaya başladı. Bir dizi petrol boru hattı, üretilen petrolü Basra körfezi dolaylarından körfez kıyısında Orta doğu’nun en büyük rafinerisinin ve dış satım limanının yer aldığı Abadan’a iletir. Doğal gaz yataklarıysa kimya sanayisini çeşitlendirmeye yarar (Şiraz’da gübre fabrikası). Petrol gelirleri dokuma sanayisinin (Tahran ve Tebriz’de yün ve pamuklu dokuma) geliştirilmesine ve İsfahan’da bir demir-çelik sanayisinin kurulmasına olanak sağlamıştır.
Bu arada demiryolu alt yapımı, özellikle de Basra körfezini Tahran üstünden Hazar Denizi’ne bağlayan Transiran demiryolu hattı yapılmıştır.
Petrol gelirleri sayesinde ticaret bütçesindeki fazlalık, tarım ve sanayi donanımlarının sağlanmasına da olanak verdi. Ama aşın askerî harcamalar sonunda petrol gelirlerinin yarısı tüketildi ve İran, Ortadoğu’nun en çok silahlanmış ülkesi durumuna geldi. Dengeye dayalı geleneksel dış siyasetten yavaş yavaş uzaklaşıldı, A.B.D. yanlısı bir siyaset izlenerek Basra körfezinde egemenlik kurma eğilimi belirdi.
1979’a kadar Şah Muhammed Rıza’nın temsil ettiği Pehlevi sülalesi de buna dayanarak ne pahasına olursa olsun ülkeyi modernleştirme siyaseti izledi; ama bu siyaset sonucunda kendi çıkarım kollayan bir orta sınıf gelişti; toplumda gerginlikler ortaya çıktı; hükümet baskısı giderek arttı. 1979’da Şah’ın ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan İslâm devrimiyle, ülke iktisadı yeni bir doğrultu izlemeye başladı; ama İran-Irak savaşı, ülkenin sanayi gelişmesini bazı açılardan engelledi. Bununla birlikte savaştan soma yeniden toparlanma sürecine giren İran, Körfez bunalımından sonra petrol fiyatlarının yükselmesinden de yararlanarak, 1990 yılında % 5 oranında bir büyüme hızı gerçekleştirmeyi başardı ve özellikle Fransa’yla işbirliği yaparak dev boyutlu projelere (Tebriz’de büyük bir petrokimya tesisi kurulması, vb.) girişti. Bu arada bir yandan da hızla silahlanması, 1992 sonlarında Batı ülkelerinde, özellikle de A.B.D’de kaygı uyandırmaya başladı.
Son Yorumlar