İnsan paleontolojisinin yöntemleriyle incelenen en gelişmiş primatlar. İnsangiller (Hominidae) ailesi üyeleri Miyosen’de (Dördüncü Zaman’ın başı) ortaya çıktı. Kalıntılarına, Grosseto’da (Toscana, İtalya) linyitler arasında raslanan Oreopithecus insangillere benzer; gerçekten de Oreopithecus’un kafatası ve dişleri, gerçek insanımsılarınkini biraz anımsatır, ama kollarının uzunluğuyla da insanımsılardan ayrılır. Hindistan’da ve Kenya’da Miyosen devrinde yaşamış i?amapithecus, insan soyunun atası olmaya daha yakındı; ilk gerçek insanlar olan Güney ve Doğu Afrika’da (Kenya, Tanzanya, Etyopya) yaşayan Australopithecus’un ortaya çıkmasına yol açtı. Bu canlılar Pliyosen’in sonunda ve Alt Pleyistosen’de, yani 4 milyon yıl kadar önce yaşamışlardır. Başhca özellikleri U biçiminde bir diş dizisi, çıkıntılı kaş kemeri, belli belirsiz bir alın ve çıkık altçenedir. Önde bulunan artkafa deliği, ayakta durduğunu gösterir (uylukkemiklerinin görünümü de bunu doğrular). Olduvai’de (Tanzanya) ve Omo vadisinde (Etyopya) yapılan son kazılar, Australopithecus’lara ilişkin bilgilerde büyük gelişmeler sağladı. İlk araç gereç yapan canlılar Australopithecuslardir ve bu özellikleri insan olmalarının belirtisi sayılır; bu nedenle, aralarından birine Homo habilis adı verilmiştir. Australopithecus’un biri narin, öbürü daha sağlam bedenli olmak üzere başlıca iki tipi olduğu sanılır.
Pithecanthrospus’lar
Australopithecusları Homo erectus (iki ayağı üstünde dik duran insan) türü içinde toplanan Pithecanthropos’lar (ya da “maymun-insanlar”) izledi. Başhca temsilcileri, ünlü Cava Pithecantropus’u, Çin Sinanthropus’u, Almanya’daki Heidelberg inşam (Mauer insanı da denir), Tantavel insanı (Doğu Pireneler), Cezayir Atlanthropus’u, vb’dir.
Homo erectus bütün Eski Dünya’ya (Avrupa, Afrika, Asya, Avustralya) yayılmış ve özellikle İ.Ö. 500.000-50.000 yılları arasında yaşamıştır. Broken Hill (Zambiya) insanı gibi bazı tipler daha geç dönemlerde de varlıklarını sürdürdüler. Bütünü bakımından ele alındığında Homo erectus’un bedeni modern insan tipindedir, ama göz çukurlarının ardında uzayan ve daralan ilkel bir kafatası vardır; altçenesi sağlam ve çıkıntısı belirgindir. Homo erectus, Homo sapiens ile Neandertal insanının (gerçek Homo sapiens’ın sınırında yer alır) atasıdır.
Neandertal İnsanı
Giderek daha çok Homo sapiens’in bu alttürü (Homo sapiens neandertalensis) sayılan Neandertal insanı (Homo neandertalensis] aşağı yukarı Orta Pleyistosen’de yaşadı ve birkaç temsilcisi daha somalara kadar varlığını sürdürdü. Neandertal insanının coğrafi dağılımı şöyledir: Avrupa’da, Almanya (Neandertal, Weimar-Ehringsdorf), Fransa (La Chapelle- aux-Saints, Le Moustier, La Ferrassie, La Quina, La Naulette, Arcy sur- Cure), Belçika (Spy); İtalya (Saccopastore, Monte Circeo); Kırım, Hırvatistan (Krapina), Cebelitarık; Asya’da, Sibirya, Özbekistan (TeşikTaş), Filistin (Carmel dağı, Kafzeh dağı); Afrika’da, Güney Afrika (Saldanha), Zambiya (Broken Hill), Fas (İrhud) ve belki de Njarassa gölü. Bulunan kalıntıların fazlalığı Neandertal insanım tanımayı kolaylaştırır. Boyunun yaklaşık 1,55 m olduğu sanılır. İri kafatası, yüzünün ve kesintisiz bir kıvrım oluşturan kaş kemerlerinin çok gelişmiş olduğunu gösterir; kafatasının alın yankafa kemiği bölgesi çok yassıdır. Kafatasının arka kesimi çıkıntılı bir “ense” oluşturur. Artkafa deliği, bazı Neandertal insanlarında Homo sapiens’inkinden biraz daha geride bulunur. Alman kalıplar, hem insana, hem maymuna ilişkin özellikler gösterir; kıvrımlar oldukça yalındır, alın lobu küçüktür, artkafa lobu oldukça gelişmiştir. Öne fazla çıkıntılı yüzde, köpekdişi çukurlarına rastlanmaz; göz çukurlan büyük, burun açıklıkları geniştir. Sağlam altçenede çene ucu yoktur. Dişler, günümüz insanınınkine çok benzer. Omurgada, dikensi çıkıntıları omurga eksenine dik olan boyun omurları da bulunur. Bel, kol ve bacaklar Homo sapiens’inkine benzer; ama üst üyeler kısadır; ayaklarda maymunlarınkine benzer özellikler varlıklarını sürdürür. Bazı iskeletlerde bireysel farklılıklar gözlenir. Özellikle Filistin’deki Neandertal insanları günümüzdeki insana ilişkin özellikler sergilerler; yüzlerinde çene çıkıntısı azdır, altçenede bir çene çıkıntısı görülür. 1967’de İsrail’de ortaya çıkarılan iki eksiksiz iskelet, Neandertal insanlarıyla yaşıt olmasına karşın, oldukça “modern” özellikler taşımaktadır. Gene 1966’da Çekoslovakya’da ortaya çıkarılan bir Neandertal insanının üstçenesinin çok gelişmiş bir diş sistemiyle donanmış olduğu görülmüştür.
Fas’ta, 1962’de ortaya çıkarılan İrhud insanı ensenin çok düzleşmesiyle nitelenen tipik bir Neandertal insanıdır, kafasının genel biçimi moderndir. 1935’te Njarassa (Doğu Afrika) gölü yakınlarında ortaya çıkardan Africanthropus njarasensis’in önceleri sanıldığı gibi bir Pithecanthropus değil, sağlam kafataslı bir Neandertal insanı olduğu sanılır. Rabat’ta ortaya çıkarılan kalıntılar, bazen düşünülenin tersine, Homo erectus türü içinde incelenirler.
Homo Sapiens’e Doğru
Neandertal insanın çoğunlukla Homo sapiens’in farklı bir dalı sayılmasına karşılık başka insanımsıların Homo erectus la modern insan arasında geçişi sağladıkları sanılır. Bunlar Macaristan’da, Swanscombe’de, Fontéchevade’da, Steinheim’da ortaya çıkarılan insanlardır. 1965’te Vertesszöllös’te (Macaristan) bulunmuş olan sütdişleri, sonra da bir artkafa kemiği, önce bir Homo erectus’a, sonra da insan soyunda önemli bir rol oynayan ilkel Homo sapiens’e mal edildi. İnsanlar Dördüncü Zaman’m ikinci buzul devrinde ortaya çıktılar. Artkafası kalın bir kemikten oluşan ve Homo sapiens’i haber veren Swanscombe insanı (İngiltere), Aşöleyen’e kadar uzanır. Swanscombe insanıyla hemen hemen çağdaş olan Steinheim insanı (Almanya), özellikle kafatasının uzunluğu bakımından Neandertal insanlarına oldukça yakındır; buna karşılık, başka özellikleri modern insanı anımsatır: Biraz daha bombeli alın; “ense”nin bulunmaması; Neandertal insanınkine oranla yüzünün daha az iri, dişlerinin daha küçük olması. Gene Aşöleyen çağında ortaya çıkan Fontéchevade inşam (Fransa) kemiklerinin kalınlığı bir yana bırakılırsa, kafatasının çok gelişmiş çizgileriyle Homo sapiens’i andırır. Bu çeşitli insanımsılar kuşkusuz son derece ilgi çekicidirler: Çünkü, çok daha eski olmalarına karşın Neandertal insanından daha gelişmişlerdir. Bu bilgilerin ışığında şu soy zinciri oluşturulabilir: Homo erectus – Macaristan inşam – Fontéchevade, Steinheim ve Swanscombe insanları – Homo sapiens. Başka bir soy zincirininse Homo erectus’tan Neandertal insanına ulaşmış olması gerekir.
Filistin’de yeni insan fosillerinin bulunması Homo sapiens’in kökenine yeni bir açıdan bakma olanağı verdi. Avrupa’da Neandertal insanı yerini Neandertal insanının soyundan gelmediği kesin olan Homo sapiens’e bıraktı; ne var ki, hem Neandertal insanının, hem Homo sapiens’in bir karışımı olan Filistin insanı, bu iki biçim arasında morfolojik bir bağ oluşturur. Bir başka deyişle, Avrupa’nın Neandertal insanları, farklı bir evrim geçirirken Filistin insanlarının bizim türümüze doğru evrim geçirdiği sanılır; Filistin insanları Musteriyen bir sanayiye bağlanır. Çoğunlukla Homo sapiens türü içinde sınıflandırılan bu insanlar, Neandertal insanının da bu türe bağlanmasını doğrularlar. Eoanthropus adı verilen “Piltdown insanı”nın gerçekte bir modern insan kafatasıyla bir şempanze altçenesinin birleştirilmesinden oluşan ustaca bir aldatmaca olduğunu da anımsamak gerekir.
Homo Sapiens
Günümüz insanlarım içeren Homo sapiens türü, Üst Yontmataş devrinin başlangıcında ortaya çıktı: Bazen Homo sapiens fossilis diye de adlandırılan, Pleyistosen devri sonlarında yaşamış insanların bizimkinden az farklı bir anatomisi vardır. Biz burada, üç tipe (Cro Magnon, Chancelade, Grimaldi) ayrılan Avrupa Homo sapiens’leriyle Asya, Afrika ve Avustralya Homo sapiens lerini inceleyeceğiz. Önce Avrupa fosil Homo sapienslerini ele alalım:
1. CRO-MAGNON TİPİ. Bu tip adını, 1968’de Cro-Magnon’da (Fransa) bulunan iskeletlerden alır; Cro-Magnon insanı kalıntılarına birçok bölgede rastlandı. Coğrafi dağılımı, Avrupa’nın büyük bölümünü içine alır: Cro-Magnon ırkı uzun boyluydu (1,80 m-2 m); dolikosefal ve iri kafataslı, geniş yüzlüydü, mememsi çıkıntılar gelişmişti, üstçene kemiği çıkıntılıydı. Bu özellikler Kanarya adalarında yaşayan Guanşlarda sürmektedir.
2. CHANCELADE TİPİ. Adım 1888’de Chancelade’da (Fransa) bulunmuş bir iskeletten alan bu tipin örneklerine Fransa’nın başka yerlerinde, Almanya’da, Moravya’da da rastlandı. Kısa boylu bir ırktı (1,55 m), yüzü geniş, iri elmacık kemikliydi. Atası olmadıkları halde (Magdaleniyen’de yaşamış) Eskimolara benzer.
3. GRİMALDİ TİPİ. Negroid özellikleri (aşın dolikosefal kafatası; geniş burun açıklıkları; belirgin çene çıkıntısı) taşıyan bu ırkın örnek tipleri Grimaldi yakınlarındaki mağaralarda ortaya çıkarıldı. Boyu 1,60 m’ydi. Orinyasiyen’de ortaya çıktı. Filistin’de Cro-Magnon tipine oldukça yakın iskeletler bulundu.
Pekin yakınındaki Çu-Ku-Tien’de, hem Cro-Magnon insanmmkine, hem modern ırklarınkine (Aynular, Melanezyalılar) benzer özellikler taşıyan iskeletler bulundu. Wadjak’ta (Cava), platisefal (yassı) kafataslı, çene çıkıntısı ve geniş burun açıklıkları günümüzün Avustralyalılarını anımsatan insanlar bulundu.
Asselar’da (Mali), hem Avrupa’nın fosil Homo sapienslerme, hem de günümüzdeki Boşimanlara benzeyen bir iskelet bulundu. Doğu Afrika’da, Rift Valley’de, uzun boyu, iri göz çukurları, dar burnuyla günümüzün Afrika ırklarından ayrılan iskeletler ortaya çıkarıldı. Güney Afrika iskeletleri (Boskop, Florisbald, Springbock Flats, Capetown) hem Cro-Magnon insanlarını, hem de Hotantolarla Boşimanları anımsatır.
İnsanlar Amerika ve Avustralya kıtalarına çok geç ulaştılar. İnsanların Amerika’ya yerleşmeleri konusunda uzun tartışmalar oldu; Ameghino gibi bazı paleontoloji uzmanları, uydurma parçalara dayanarak insanın önce Amerika’da ortaya çıktığını kanıtlamak istediler (genellikle, Asya’dan gelen insanların Bering boğazından geçerek Amerika’ya girdikleri ve kıtaya yayıldıkları kabul edilir). Günümüzdeki Avustralyalılara gelince, bunların Wadjak insanından türedikleri sanılır. Avustralya’daki ilk yerleşmeler, 20.000 yıldan eskiye dayanmaktadır.
İnsanlaşma Sorunu
İnsan daimin evriminde birçok temel anatomi özelliğine rastlanır. Beyin hacmindeki artış, bunların en önemlilerinden biridir: Şempanzelerin beyninin 400-450 sm3, gorillerin beyninin 620 sm3 olmasına karşılık, insanların beyni şu değerlere ulaşmıştır (sm3 olarak):
Australopithecus 435 – 600
Homo habilis 643 – 724
Pithecanthropus 853 – 914 Homo erectus
Sinanthropus 850-1 220 Steinheim inşam 1 070
Neandertal insanı 1 300-1 600 Homo sapiens 1200-2 000
(genellikle 1 300-1 600) Günümüzdeki primatların incelenmesi (iskelet dışında başka organların da tanınmasına olanak verdi), primatlarda (bunlar insanın ataları değildir, ama insanların evrim dönemleri üstüne bilgi verirler) insan özelliklerinin yavaş yavaş ortaya çıktığını gösterir. Sözgelimi’, Keith’e göre, günümüz insanında gözlenen 312 özellikten 17’si makimsilerde, 53’ü köpeğimsilerde, 60’ı yassı burunlu maymunlarda, 96’sı orangutanda, 177’si jibonlarda ve 191’i şempanzelerde de görülür. Bazı belirtiler, bu evrimin görünümlerini ortaya koyar. Çiğneme aygıtının sürekli gerilemesi, altçenedeki diş dizisinin uzunluğuyla genişliği arasındaki oranın azalmasıyla kendini gösterir: Australopithecus’da 56,3; Sinanthropus’ta 46,1; Heidelberg insanında 42,1; modern insanda 41,3. Yankafa kemiğinin maksimum yüksekliği tüm beyinin geliştiğim gösterir. Altçenenin boyutlarıyla bu kemik arasındaki orantı, insanımsıların evrimi sırasında azaldı: Australopithecus ’ta 19,1’e, Homo erectus’ta 12,7-16,9’a, Neandertal insanda 9,6’ya, Homo sapiens’ te ortalama 9,3’e indi. Günümüz primatlarının, hemen hemen bilmediği iki ayak üstünde yürüme alışkanlığının edinilmesi (insansı maymunda çok rastlantısaldır), üst üyelerin (eller) serbest kalmasına, yürümeye yarayan bu organların artık yalnızca tutmaya, yakalamaya yarar hale gelmesine olanak verdi. Yunus balığının yüzme, yarasanın uçma, köstebeğin kazarak yaşama konusunda uzmanlaşmış olmasına karşılık, insanın hem her konuda yetenekli, hem de yeteneksiz olduğu söylenebilir. İnsanın ataları, aşağı primatların tek uzmanlık konusunu, yani ağaçta yaşama alışkanlığını yitirdiler.
Dünyanın belli bir bölgesindeki fosil insanımsıların, bazen çok uzaklarda bulunan bir yöredeki başka türlerin soyundan geldiklerini kabul etmek aykırı gibi görülebilir. Ama, belli bir yerde bulunan kalıntıların, bütün kıtaya yayılmış bir türün kalıntıları olabileceğini unutmamak da gerekir. Nüfus yoğunlukları çok az olmakla birlikte,bazı insanımsıların temsilcileri yüz binleri bulabilir. Australopithecus 1a- rın çoğunlukla göl kıyılarındaki alanlarda yaşadıkları bilinir; aralarından bazüarınm yerel olarak, bazı Homo erectus lan oluşturduklarım kabul etmek gerekir. İnsan soyunun evriminde değşinimle- rin oynadığı rol henüz aydınlatılmamıştır. İnsandaki değşinimlerin çoğu patolojiktir. Bunlardan bazılarının sıklığı bilinir: Sözgelimi, 10 000 doğumdan l’inde kemik kıkırdak yapı bozukluğu hastalığı, 8 000 doğumdan l’inde hemofili görülür. Değşinimin evrimdeki rolü önemsizdir. Bolk’un ortaya attığı dölütleşme kuramına gelince (bu kurama göre, insanlaşmanın kökeni, insan dölütünün gelişmesini durduran bir değşinime dayanır), bu kuramın da günümüzde yalnızca tarihsel bir değeri vardır. Sorunun kilit noktası, beyindeki sinir hücrelerinin farklılaşması ve beyin yapısındaki dönüşümlerdedir. İnsan evriminin hızlılığı ilgi çekicidir: Australopithecus’u Homo sapiens ’ten yalnızca aşağı yukarı on bin kuşak ayırmaktadır. İnsanın evriminde birçok başka sorun da görülür: Beden kıllarının yok olması; ten renklerinin çeşitlenmesi; eklemli bildirişim dilinin ortaya çıkması; toplumsal yaşamdaki dönüşümler. Günümüzdeki ırkların kökenini belirlemek güçtür.
Son Yorumlar