NÜFUSUN ÇEŞİTLİLİĞİ. Hindistan’ın nüfusunda iki büyük katman ayrılabilir: Yarımadanın güneyinde toplanmış bulunan, birkaç yüz milyonluk, zenci özellikleri taşımayan Dravidler; onlardan daha önemli olan İ.Ö. 1700-1000 yılları arasında kuzeybatıdan (Hayber geçidinden) gelerek ülkenin kuzeyinde yerleşmiş olan Arîler. Bunlar Dravidlerle kaynaşmışlardır. Sayıca çok daha az olan bazı Moğol toplulukları da Himalaya ve Tibet’ten gelmişlerdir.
Bu ırk ayrılığı dil ayrılığına da neden olmuştur. Gerçekten de ülkedeki dil ve lehçelerin sayısı 855’i bulur, bunların on beş kadarı dil düzeyine ulaşmıştır. Birliğin her eyaletinin kendi resmi dili vardır; sınırları da buna dayanılarak çizilmiştir. Güneyde dravid dilleri egemendir. Tamil Nadu’da konuşulan tamul (tamil de denir) da bunlardandır (Madras eyaleti bu adı, söz konusu dilin resmen tanınması üstüne almıştır). Kuzeyde Hint-Avrupa dilleri,özellikle de resmi dil olan hindu konuşulur. İngilizce her yerde, özellikle aydın çevrelerde geçerlidir. Halkın % 83’ü egemen din olan Hindu dinini benimsemiştir; bu inanış, yaşama mutlak saygıyı, kaderciliği ve kastların varlığını haklı gösterir. Güçlü Müslüman azınlık (nüfusun % 11 ’i) ile yerel önemleri bulunan Hıristiyan, Sih ve Buddhacı azınlıklar da dikkati çeker; bu toplulukların dini Hindistan’da doğmuş, ama buradan kovulmuştur. Hindistan’da Caynacılığı benimseyenler, Parsiler ve Yahudiler de vardır; dağ kabileleri özel inanışlara bağlıdırlar. Kast sisteminden kaynaklanan derin toplumsal eşitsizlikler dinsel, etnik ve iktisadi kökenlidir. Atalardan kalma dört kasta (brahmacılar, savaşçılar, çiftçiler ve tüccarlar, işçiler) yüzlerce ara kast eklenmiş, “dokunulmaması gereken” paryalar toplumun dışına itilmişlerdir. Gandhi’nin öğretisine ve kastların resmen kaldırılmış olmasına karşın, sınıf ayrılıkları kentleşmeye direnmekte, bürokrasi basamaklarına kadar sokulmaktadır. Çok zorlayıcı olan toplumsal yapılar her türlü hareketliliği engellemektedir.
NÜFUS PATLAMASI. İngilizlerin etkin sağlık önlemleri almalarının sonucunda, çok yüksek olan doğum ve ölüm oranları arasındaki denge bozulmuştur; oysa aşırı nüfus artışı bir zamanlar böyle önlenmişti. Günümüzde (1992) doğum oranı binde 33, ölüm oranı binde 11, yıllık artış oranı % 2,2’dir; sonuçta Hindistan nüfusunun 2000(yılına kadar yaklaşık 1 milyar kişinin üstüne çıkması beklenmektedir. Hindistan’ın nüfus özelliklerinin daha iyi anlaşılması için başka üç nokta üstünde durmak gerekir: Çocuk ölümü oranının yüksekliği (binde 120-125); ortalama yaşam süresinin kısalığı (58 yaş); genç sayısının çokluğu (hallan % 37’sinin yaşı 15’in altındadır). Doğum kontrolunda önemli bir başarı sağlanamaması, bu nüfus patlamasını dizginlemeyi olanaksız kılmakta, tarımsal üretim artışının çok düşük olduğu da göz önüne alınınca, durumun çetinliği ortaya çıkmaktadır. En kalabalık bölgeler Ganj ovası, Bengal, Kerala’dır; Dekkan’ın ortası da, nüfus yoğunluğu daha düşük olmakla birlikte, tarımsal olanaklarına oranla aşırı kalabalık sayılır. Halkın % 72’si köylüdür; büyük kentlerin devleşmesi olgusu henüz kendini Hindistan’da duyurmamıştır. Başlıca büyük kent merkezleri Kalküta, Bombay, Delhi, Madras, Benares ve Haydarabad’dır.
Son Yorumlar