Su gücünden yararlanılarak çalıştırılan makinelerle elektrik üretilen merkez. Hidroelektrik santrallarda, düşen su kütlesi bir alternatöre mekanik biçimde bağlanmış bir hidrolik türbini harekete geçirir. Bu tür santrallarda, barajlarda biriken sular kullanılır; bu sular, hem uygun bir biçimde düşerek türbinleri çalıştırır, hem de büyük su hazneleri oluştururlar (yazın karların erimesiyle, ilkbahar ve sonbaharda yağmurlarla). Genel olarak, hidroelektrik santrallar kendilerini besleyen suyun düşme yüksekliğine göre sınıflandırılırlar. Suların çok yüksekten düştüğü santrallarda (200-3 000 m), yüksek kesimlerde bulunan doğal ya da yapay göllerin suyu kullanılır. Bunlarda suyun debisi çok zayıf olabilir, çünkü bu eksiklik suyun çok yüksekten düşmesiyle giderilir. Burada 450 m yükseklikten düşen 1 m3 suyun yaklaşık 1 kWs’lik bir enerji ürettiğini belirtmek gerekir. Çoğu zaman santral barajdan çok uzakta bulunur, su türbinlere betondan ya da çelik çemberli ve güçlü borularla ulaştırılır. Dairesel kesitli olan bu boruların, hem su yüküne, hem de işletme çalışmalarında ortaya çıkan ek basınçlara karşı dayanıklı olmaları gerekir; çapları bazen 3 m’yi geçer ve içlerinde akan suyun hızı 10 m/sn’yi aşabilir. Söz konusu borulardan elde edilen en büyük güç 500 000 kW’tır. Bu tür santrallarda çoğunlukla Pelton türbinleri kullanılır.
Suların orta yükseklikten düştüğü santrallarda, suyun debisi, yüksekliğin az olması olgusunu gidermelidir: Santrala saniyede birkaç yüz m3 su gelmesi gereklidir. Bu büyüklükte bir debi elde etmek için, bir akarsuyun akışı bir barajla kesilir; uygun bir yere, özellikle kenarları sarp olan bir vadinin çıkışına yapılan böyle bir baraj, yüksek kapasiteli bir su haznesi oluşturur. Bu durumda, hidroelektrik santral, barajın eteğinde bulunur, hatta kimi zaman baraj kütlesinin içine yapılır. Su, türbinlere taşıma kanalı ya da taşıma galerisi ağıyla gönderilir ve santraldan bir çıkış kanalıyla dışarı çıkar; fazla sular da taşkın boşaltma sistemleri denilen ve barajın tepesinden başlayan özel yapılarla boşaltılır. Söz konusu santralların çoğu tepkili Francis türbinleriyle donatılmıştır. Francis türbinlerinin devir frekansı, Pelton türbinlerine oranla daha yüksektir (600-1000 devir/dakika) ve elde edilen toplam güç 1000 megavata yaklaşır.
Suların alçaktan düştüğü santrallar aşağı yukarı her zaman akarsuların akış yönünde bulunurlar; çünkü büyük ırmakların debileri,suların bir bölümünün tutularak biriktirilmesine olanak verir. Bundan başka, ırmak taşımacılığının getirdiği zorunluluklar nedeniyle, ırmağın yukarı ve aşağı kesimleri arasında büyük bir düzey farkı olmaması gerekir. Bu nedenle, bu tip santrallarda su az bir yükseklikten düşer (en çok 10 m kadar), ama debi çok fazladır. Bu tür düzenlemelerle, özellikle Ren ve Rhone ırmakları üstünde büyük santrallar yapılmıştır. Elektrik üretiminin yanı sıra, söz konusu düzenlemelerden aynı zamanda taşımacılıkta (bu amaçla alavere havuzları yapılmıştır) ve bazen sulamada yararlanılır. Bu nedenle, yapılan düzenlemeler çeşitlidir: Alavere havuzları, taşkın geçitleri ve santral, akarsuda enlemesine birbiri ardına dizilerek bir bütün oluştururlar ya da özel kanallarla (santral kanalı, taşımacılık kanalı ve doğal ırmak yatağı) birbirlerinden ayrılırlar. Bu santrallarda genellikle dikey eksenli Kaplan türbinleri kullanılır.
Ayrıca, gelgit olayları sırasında suların hareketinden yararlanan gelgit santrallarından da söz etmek gerekir. Eksiksiz bir hidroelektrik santralın verimi %83’e ulaşır; buna karşılık, modern bir termik santralın verimi % 40’ı geçmez. Ayrıca, hidroelektrik santrallarda elektrik üretimi çok ilgi çekicidir, çünkü bu üretim, su ve havayı hiçbir biçimde kirletmeksizin gerçekleştirilir. Bunların yanı sıra termik santralların akarsularda oluşturduğu ısı artışı,hidroelektrik santralların çalışmasıyla azalır. Gerçekten de suyun göl haznesine alınması, akarsu boyunca doğal olarak sürtünme yoluyla harcanacak olan enerjiyi saklı tutar; bu enerji 425 m’lik bir düzey farkı için yaklaşık l°C’lık bir sıcaklık artışına eşdeğerdir. Sonuç olarak, yüksekten düşen su, doğal yatağında giden suya oranla daha soğuk kalır. Günümüzdeki tesislerin verimlilik koşullarına dayandırılarak yapılan basit bir hesap, hidrolik yolla yapılan 1,5 ile 2 kWs’lik bir enerji üretiminin,termik santrallarda yapılan 1 kWs’lik bir enerji üretiminin yol açtığı akarsu ısınmasını giderdiğini gösterir. Bu arada akarsularda ısı artışının göz ardı edilecek bir sorun olmadığını ve bu olgunun kötü etkilerinin biyolojik organizmalar üstünde birkaç yıl içinde görüldüğünü söylemek gerekir (bazı balıkların yok olması, akarsuların yosunlarla kaplanması, vb.).
Son Yorumlar