Halk edebiyatında Türler ve Nazım Biçimleri

Atasözü

Sözlü edebiyat geleneğinde, toplumun özlem, gözlem, eleştiri ve değer yargılarını kalıplaşmış bir anlatımla veren özlü sözlere atasözleri denir. Anonim halk edebiyatı ürünleri olan atasözlerinin, söyleyenleri belli değildir; bu özellikleriyle özdeyişlerden (vecize) ayrılırlar.

Bilmece

Halk edebiyatında, çözüm bekleyen küçük bir sorunun kalıplaşmış şiirsel bir anlatımından oluşan sözlü edebiyat türüne bilmece denir. Atasözleri gibi anonim halk edebiyatı ürünleri olan bilmeceler biçim yönünden manzum bilmeceler ve düzyazı (mensur) bilmeceler: konuları bakımındansa insana ilişkin bilmeceler, doğaya ilişkin bilmeceler, soyut kavramlara ilişkin bilmeceler diye sınıflandırılmaktadır. Bilmeceler anlatım özellikleri yönünden de farklılık gösterir: Bazı bilmecelerde başlangıç sözleri kalıplaşmıştır; bazılarında ses yansımalarından yararlanılır; bazı bilmeceler se çelişkili önermeler biçiminde kurulur.
Bilmeceler, Anadolu’da kırsal yörelerde oldukça etkin bir eğlence, vakit geçirme ve yarışma aracıdır; günümüzde bazı kentlerde de bilmece yarışmaları düzenlenir (eskiden İstanbul’da tulumbacıların birbirleriyle yarışırken bilmece sordukları da kaynaklarda belirtilmektedir ).

Bilmece Örnekleri

Biz biz idik biz idik
Otuz iki kız idik
Ezildik büzüldük
Bir duvara dizildik.
Cevap: Dişler

Karanlıkta kadı oturur
Kalpağını eğip oturur.
Cevap:horoz

Bir top kumaşım var
Makas görmemiş
Bir çuval unum var
Değirmen görmemiş
Bir kütük odunum var
Balta görmemiş.
Cevap: iğde

Karada bir gemi
Başındadır yelkeni
Nedir dümeni
Bil bunu göreyim seni.
Cevap:akıl

Destan

Halk edebiyatında destan iki anlam içermektedir: 1. Ulusların, yiğitlerin başlarından geçen ya da geçtiği varsayılan büyük ve olağanüstü olayların uzun ve manzum olarak anlatıldığı edebiyat türü; 2. Âşık edebiyatında, toplumda yankı uyandıran savaş, kıtlık, deprem, vb. olayları, ünlü kimselerin yaptıkları işleri ya da bazı güldürücü konuları hece ölçüsü ve koşma nazım biçimiyle işleyen şiir türü.

Divan

Saz ozanlarının aruzun fâilatün / fâilatün / fâilatün / fâilün kalıbıyla söyledikleri şiirlere divan adı verilir. Özel bir ezgiyle okunan divanlar gazel, murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde olurlar. Dörtlüklerden oluşan divanlar arasında musammat divanlar da görülür.

Fıkra

Sözlü edebiyatta herhangi bir düşünceyi örnek göstererek güçlendirmek, karşısındakini inandırmak, ya da yanıldığını göstermek, herhangi bir durumu açıklığa kavuşturmak, vb. amaçlarla anlatılan güldürücü küçük öyküler fıkra diye adlandırılır. Genellikle kısa olan fıkraların bitiminde nüktenin bütün gücünü duyuracak özlü bir anlatım yer alır. Halkbilimciler, fıkraları ve nükteli öyküleri iki bölümde toplamaktadırlar: 1. Kişileri belli halk tipleri olan fıkralar: Bu tipler ya ünlü adlar taşıyan ve gerçekten tarihe mal olmuş kişilerdir (Nasrettin Hoca, Bekri Mustafa, İncili Çavuş, Koca Ragıp Paşa, ozan Fıtnat Hanım, ozan Haşmet,vb.) ya da özel adlarla anılmayıp bir toplumsal zümreyi temsil eden kişilerdir (Bektaşi, Tahtacı, Yörük, vb.); 2. sıradan insanların güldürücü serüvenlerini konu edinen fıkralar: Karı-koca; çocuklarla ana-baba; gelin-kaynana; uşak-efendi; öğrenci-öğretmen; vb. Açık saçık (müstehcen) fıkralar da bu bölümde değerlendirilir.

Halk Hikayesi

Âşık edebiyatında XVI. yy’dan sonra görülmeye başlanan, genellikle âşıklar tarafından bir dinleyici topluluğu karşısında nazım-nesir karışık olarak anlatılan, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren halk hikâyeleri, konulan bakımından iki ana bölümde incelenir: 1. Sevgi hikâyeleri: Bunların bir bölümü, yaşadıkları bilinen yada yaşadıklarına inanılan âşıkların romanlaşmış yaşamlarını anlatır (Âşık Garip, Ercişli Emrah, Karacaoğlan, Kerem gibi tanınmış âşıkların yaşam hikâyeleri); ikinci bölümüyse kahramanlarını âşık olmayan kişiler arasından seçen hikâyelerden oluşur (Elif ile Mahmut, Arslan Bey, Tahir ile Zühre, Asuman ile Zeycan); 2. kahramanlık hikâyeleri (Köroğlu kolları).

İlahi

Halk şiirinde, din ve tasavvufla ilgili olarak yazılan şiir türüne ilahi denir. İlahiler, koşma nazım biçimiyle ve hece ölçüsünün 7,8 ve ll’li kalıplarıyla söylenir; dörtlük sayısı çoğunlukla 3-7 arasında değişir.
Herhangi bir tarikat adını taşımaksızın Tanrı’yı övmek, ona duyulan sevgiyi yüceltmek, ona kavuşma isteğini belirtmek için söylenen ilahi, Bektaşilerde nefes, Alevi-Kızılbaş tarikatında deme diye adlandırılır

Kalenderi

Saz ozanlarının aruzun mef’ûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün kalıbındaki şiirleri olan kalenderiler, özel bir ezgi eşliğinde söylenir. Ezgileri bakımından düz kalenderi, Acem kalenderisi, Emrah kalenderi si gibi türlere ayrılır. Kalenderiler de gazel, murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde yazılır.

Koşma

Halk şiirinde, dörder dizeli dörtlüklerden oluşan şiir türü ve nazım biçimi olan koşmalar aşk, gurbet, özlem, yurt sevgisi, doğa sevgisi, yiğitlik, toplumsal eşitsizlikler, kişilerin aksayan yönleri, din ve tasavvuf gibi konularda yazılmıştır. Nazım birimi dörtlüktür; uyak örgüsü de abab /cccb /çççb/…. biçimindedir. Birinci dörtlüğün uyak örgüsü x b x b ya da a a a b biçiminde de olabilir. Koşma tipi, koşma, destan, semai, varsağı, ilahi (deme, nefes, şathiye), türkü gibi türlerde kullanılmıştır. En az 3, en çok 5-6 dörtlükten oluşan koşmalar hece ölçüsünün genellikle ll’li (5-6, 6-5,4-4-3) kalıbıyla söylenir. Koşmalar yapılarına göre altıya ayrılır: Düz koşma: yedekli koşma (ilk iki dize ile son iki dize arasına, her dörtlüğün altına 7 ya da 8 heceli kalıpla hazırlanmış 5’er ya da 4’er dizeli yedekler eklenerek söylenir); musammat koşma (dize ortalarında da dizenin uyağına uygun uyak kullanılır); ayaklı koşma (musâmmat koşmanın her dörtlüğünün altına 4. dizelerin uyağına uygun uyaklı ve 5 heceli küçük bir dize eklenir); zincirleme koşma [her dörtlüğün son dizesindeki ayak [uyak] sözcüğü bir aşağıdaki dörtlüğün başında kullanılır); zincirleme ayaklı koşma (zincirleme koşmanın her dörtlüğünün altına 5 heceli küçük bir dize eklenir).
Koşmalar konularına göre de şu adlarla anılırlar: Güzelleme [sevgilinin, doğanın, sevilen bir şeyin güzel yönlerini övmek için söylenir); koçaklama (yiğitlik, savaş, vuruşma gibi olaylarla ilgili olarak söylenir); taşlama (kişilerin ve toplumun aksayan yönlerini yermek, eleştirmek amacıyla söylenir); ağıt (bir kimsenin ölümünden duyulan acıyı belirtmek için söylenir). Koşma, Halk edebiyatının en eski nazım biçimlerinden biridir. İslamlıktan önceki döneme ilişkin yapıtlarda da,’ koşma biçimiyle yazılmış şiir örneklerine rastlanır. Tekke ve özellikle Âşık şiirinde koşma en yaygın biçimiyle kullanılmıştır. Günümüzde de bazı ozanların şiirlerinde, koşmaların temel özellikleri (dörtlük, uyak örgüsü, ölçü) görülmektedir.

Mani

Halk şiirinde genellikle dört dizeden kurulu nazım biçimi olan maniler, çoğunlukla hecenin 7’li kalıbıyla söylenir. Bunun yanında 4,5,8,11 heceli kalıplarla söylenen maniler de vardır. Manilerde uyak örgüsü a a x a biçimindedir. Manilerde genellikle ilk iki dize ile son iki dize arasında anlam yönünden bir ilişki yoktur: Maninin ana düşüncesi, vurgulu biçimde son iki dizede verilir. İlk iki dizeyse, son iki dizeye uyak bakımından hazırlık olmak üzere söylenir. Bu nedenle ilk iki dizeye doldurma dize denir. Anonim Halk edebiyatı ürünlerinden olan maniler, düz mani (7 heceli dört dizeden oluşur), yedekli mani (düz maninin sonuna iki dize eklenmesiyle oluşur), kesik ayaklı mani (dize sayısı 4-18 arasında değişir: 1. dizedeki uyak herhangi bir tümceye bağlanmadan bağımsız olarak söylenir, uyaklar cinaslı olduğu için cinaslı mani adıyla da anılır) gibi türlere ayrılır. Halkbilimci Pertev Naili Boratav, manileri söylendikleri ortama, yere ve koşullara göre 8 bölümde toplamaktadır: Niyet (yorum) manileri; sevda manileri; iş manileri; bekçi ve davulcu manileri; İstanbul’da bazı sokak satıcılarının manileri; İstanbul meydan kahvelerinin cinaslı manileri; Doğu Anadolu’ da hikâye manileri; mektup manileri.

MANİ ÖRNEKLERİ

Ayağımda kundura

Yürürüm dura dura
İstediğim kızları
Alırım vura vura

Bal ile karışığım
Gel benim alışığım
El yanında küsülü
Tenhada barışığım

Tası yok
Ne viran çeşme imiş
Su içecek tası yok
Yıkıldı viran gönlüm
Yapacak ustası yok
Şu vefasız dünyanın
Ucu var ortası yok.

Masal

Sözlü edebiyat geleneğinde, düzyazı biçiminde söylenmiş, dinsel, büyüsel inançlardan ve törelerden bağımsız, bütünüyle düş ürünü olan kısa anlatı türleri masal diye adlandırılır. Anonim bir nitelik gösteren masallarda ahlaksal yön ağır basmaktadır

Satranç

Saz ozanlarının aruzun müfteilün / müfteilün / müftailün / müfteilün kalıbındaki şiirleri olan satrançlar musammat gazel biçimindedir ve özel bir ezgiyle okunur.

Selis

Saz ozanlarının aruzun fa¡lâtûn (fâilâtün] / feilâtün / feilatün/ feilün kalıbında söyledikleri şiirlere selis denir. Bunlar, gazel, murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde olur.

Semai

Saz ozanlarının sekizli hece ölçüsündeki ya da aruzun mefâîliin / mefâîlün/ mefâîlün/ mefâîlün kalıbındaki şiirlerine semai denir Semailer, genel nitelikleri yönünden koşmaya benzerler. Gazel, murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde yazılanları da vardır. Semai, genellikle sevgi, doğa, ayrılık gibi konularda özel bir ezgiyle söylenir.

Seyirlik Halk Oyunları

Halk edebiyatında seyirlik halk oyunları adı altında meddahlık, kukla, karagöz, orta oyunu, tuluat tiyatrosu ve köylü oyunları toplanmaktadır. Bunların ortak yönleri seyirlik olmalarıdır, hemen tümü de taklide dayanır. Seyirlik köylü oyunları, daha çok köy çevrelerinde yılın belirli günlerindeki bazı törenlerle düğünlerde ve eğlence vesilesi yaratan kış geceleri toplantılarında oynanır. Bazen seyircilerin de katıldığı bu oyunların pek çoğunda çalgı takımı (davul, zurna) da yer alır. Metinsiz bir gösteri türü olan seyirlik köylü oyunları, günümüzde de bazı yörelerde canlılığını korumaktadır.

Şathıye

Halk şiirinde, inançlardan teklifsizce, alaycı bir dille söz eder gibi yazılan şathiye adlı şiirlere şathiyat-ı sofiyane de denir. Genellikle Bektaşilerde rastlanan bu tür şiirlerde, kimi zaman saçma sanılan sözler de yer alır. Ancak bu sözler yorumlandığında, tasavvufla ilgili çeşitli kavramlara göndermeler yapıldığı görülür. Medrese hocaları, şathiyeleri küfür saymışlardır.

Türkü

Halk şiirinde kendine özgü bir ezgiyle söylenen, kavuştaklı (nakaratlı) nazım biçimi ve türü olan türküler, mani, koşma, vb’ndan ezgileriyle ayrılır (mani ya da koşma biçimindeki bir şiir, türkü ezgisiyle söylenince türkü olmaktadır. Çeşitli açılardan sınıflandırılan türküler ezgilerine göre ikiye ayrılır: Usullü türküler (kırıkhavalar): usulsüz türküler (uzun havalar). Türküler yapılarına göre de beş bölümde değerlendirilir: ¡kili türküler (bentleri ikişer dizeli türküler); üçlü türküler (bentleri üçer dizeli türküler): dörtlü türküler (bentleri dörder dizeli türküler); kavuştaksız türküler: aruzlu türküler (divani, selis, semai, kalenderi, satranç, vezn-i aher).

Türküler, aşk konusunun yanı sıra genellikle bireysel ya da toplumsal bir sevinci ya da üzüntüyü de konu edinirler. En önemli özellikleri de halkın ortak malı olmalarıdır. Bu nedenle, Köroğlu’nun, Kayıkçı Kul Mustafa’nın, Âşık Veysel’in kimi şiirleri türkü olarak yaygınlaşmıştır. Halkbilimciler türküleri konularına göre şöyle sınıflandırmaktadırlar: Ninniler ve çocuk türküleri; doğaya ilişkin türküler; aşk türküleri; yiğitlik türküleri; askerlik türküleri; tören türküleri; iş türküleri; eşkıya türküleri; ölüm, savaş, kıtlık, salgın gibi toplumsal konularla ilgili türküler; güldürücü türküler;karşılıklı (diyaloglu) türküler; oyun türküleri; ölüm türküleri (ağıtlar).

Varsağı

Koşma türünün özel bir ezgiyle söylenen biçimi olan varsağıda uyak örgüsü, koşmanın ki gibidir. 3,4,5 ve daha fazla dörtlükten oluşabilir, hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir . “Hey, bre” gibi ünlemlerle başlayan varsağılarda yiğitçe bir hava egemendir (varsağı sözcüğü, bu türküleri söyleyen Güney Anadolu’daki Varsak [Farsak] Türklerinin adından gelir).

Vezni Aher

Saz ozanlarının aruzun müstefilâtün/ müstefilâtün/ müstef’ilâtün/ müstef’ilâtürı kalıbında yazdıkları şiirlere vezn-i aher denir. Bu türde her dize, ilk üçü birbiriyle uyaklı, dört eşit parçaya bölünmüştür.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.