Yüzölçümü |
:27 750 km2 |
Nüfusu |
:6 286 000 (1992) |
Nüfus yoğunluğu |
: Km2’ye 226,5 kişi |
Başkenti |
: Port-au-Prince (514000 nüf.; 1991) |
Dili |
: Fransızca |
Dini |
: Katolik; Vodu |
Para birimi |
: Gourde |
Haiti Cumhuriyeti
Atlas Okyanusu’nda devlet.
Büyük Antiller’in ikinci büyük adası olan Haiti adasının aşağı yukarı 1/3’ini kaplayan Haiti Cumhuriyeti, doğuda Dominik Cumhuriyeti’yle sınırlıdır; kuzeybatıda Küba’dan Rüzgâr Boğazı’yla ayrılan ülke, kuzeyde Atlas Okyanusu, batıda ve güneyde de Antil deniziyle çevrilidir.
Haiti Cumhuriyeti Coğrafyası
Ülke, iki büyük sıradağ tarafından baştan başa aşılır: Doğrudan doğruya Küba’daki Sierra Maestra’nın uzantısı olan kuzeydeki sıradağın (Orta Cordillera) dorukları alçaktır (1 700 m’yi bulmaz); güneydekiyse (Güney Cordillera) Jamaika sırtının uzantısıdır. Sıradağların her biri bir yarımada oluşturur. Uzun olanı (boyu 200 km, eni 20 km) Tiburon yarımadası diye adlandırılır. Ülkenin en yüksek dağları ve en yüksek tepesi (Selle dağı, 2 680 m) burada yer alır. T oprakların 3/4’ü dağlarla kaplıdır; ovalarsa, sıradağların arasında kalan 22 ayrı parçadan oluşur. İklim bütünüyle sıcaktır; yıllık sıcaklık ortalaması 23 °C (temmuz-ağustos ayında 30 °C). Yağışlarda büyük farklar göze çarpar.
Haiti Cumhuriyeti Tarihi
Haiti Cumhuriyeti’nin üstünde yer aldığı Haiti adası, 1492’de Kristof Kolomb tarafından keşfedildi. Ama XVII. yy. başlarında Tortue adasına (Kaplumbağa Adası) yerleşen Fransız korsanları, 1665’te adanın Louis XIV tarafından ilhakını yavaş yavaş hazırladılar (ilhak 1697’de RysWick anlaşmasıyla “yasallaştı”). XVHI. yy. boyunca adaya yarım milyonu aşkın zenci yerleştirildi. Zenci melezler, 1789’da Fransa’da olup bitenleri fırsat bilerek, ayrıcalıklarını yitirmeden bağımsızlık elde etmeye çalıştılar; kölelerin ve zencilerin önderi Toussaint Louverture, 1797’de ülkeye barış getirdi. Toussaint Louverture’ün yardımcısı Dessalines, 1804’te Haiti’nin bağımsızlığım ilan etti. Ölümünden sonra çıkan iç karışıklıklar, adanın, kuzeyde Henri I adıyla tahta çıkan Christophe ile güneyde hüküm süren Petion arasında paylaşılmasına yol açtı. Petion’dan sonra ülkenin güneyi ile kuzeyi birleştirildi; doğusu (günümüzdeki Dominik Cumhuriyeti) da bu topraklara katıldı. Haiti 1844’teki bir ayaklamadan sonra, yeniden kendi başına hareket etmek zorunda kaldı. O tarihten sonra hükümetler, bir reform programı hazırlamayı başaramadılar ve 1915’te başkan Sam’m öldürülmesi üstüne A.B.D. duruma el koydu. 1934’te A.B.D. birliklerinin ülkeyi boşalttıkları görüldü. 1940’ta Haiti’deki Amerikan Sağlık Misyonu’nun üyesi bulunan ve yoksulların hekimliğini yapıp halkın sevgisini kazanan (bu nedenle kendisine “Papa Doc” [Baba Dok] adı verildi) François Duvalier, burjuvazinin ve melez toprak sahiplerinin karşısında yükselmek isteyen zenci küçük burjuvaziden yanaymış gibi bir tutum benimseyerek, 1957’de başkan seçildi ve rakiplerinden kurtulmak için onları siyasal nedenlerle mahkemeye verdi. Ardından siyasal cinayetler birbirini izledi; katiller daha çok, Ulusal Güvenlik Örgütü’nün zorba milisleriydi. “Temizlik hareketi” özellikle 1963’te orduya da uygulandı. 1964’te Duvalier kendini, Meclis’e “ömür boyu başkan” ilan ettirdi. Bazı karşıtlarının çeteler halinde direnişe geçmeye kalkışmaları üstüne Duvalier, onların aile bireylerini öldürttü. Bastırma hareketi önderlerinden albay Jean Tassy 1967’de Brezilya elçiliğine sığınmak zorunda kaldı. Diktatör, artık işi kurbanlarından bazılarını kendi eliyle öldürmeye ya da yetişkinlik törenleri sırasında bedenlerine çeşitli ¡işkenceler uygulamaya kadar vardırıyordu. Bu yöntemlerle, castrocu eğilimdeki devrim girişimlerini, özellikle de 1968’deki komünist hareketi bastırdı.
Öte yandan, Duvalier, A.B.D’nin planlarını da bozmayı başardı: Öldükten sonra kendi yerine oğlu Jean-Claude Duvalier’nin (“Bébé Doc” [Bebe Dok]) “ömür boyu başkan” olmasını sağladı.
1971’de yirmi yaşındayken göreve başlayan Jean-Claude Duvalier, |mi’lisleri, (düzenli bir askeri güce dönüştürerek “leopar” adını verdi. A.B.D’li uzmanlar tarafından yetiştirilen bu militanlar sayesinde, aralarında kız kardeşi Denise, içişleri bakanı Luckner Cambronne ( 1972) ve Paul Blanchet’nin (1976) de bulunduğu tehlikeli rakiplerinden kurtuldu. Bütün bunlara karşın, ilk kez bir muhalefet adayının 1979 seçimlerinde bir sandalye kazandığı görüldü.
O tarihten sonra muhalefetin bütün baskılara karşın hızla geliştiği ülkede, A.B.D’nin ve Avrupa ülkelerinin de baskısıyla rejimi bir ölçüde liberalleştiren J. C. Duvalier, iktisadi durumun da sürekli kötüye gitmesinin neden olduğu kanlı sokak gösterilerini alt etmeyi başaramayınca, 1986 Şubatında Fransa’ya kaçmak zorunda kaldı ve başkanlığını general Namphy’nin yaptığı beş kişilik bir konsey, yönetimi ele aldı. 1987’de yeni bir anayasanın halkoylamasıyla kabul edilmesinden sonra yapılan genel seçimlerde, Leslie Manigat cumhurbaşkanlığına seçildiyse de (Ocak 1988), üç ay sonra ordu komutanı Henry Namphy tarafından devrildi; Eylül ayında yeni bir askerî darbeyle general Prosper Avril iktidarı ele geçirdi. P. AvriPin sivil üyelerin ağırlıkta olduğu bir hükümet kurmakla (19 Eylül 1988) birlikte, ağır bir baskı rejimi uygulaması, sürekli gösteriler sonucunda, istifa etmek zorunda kalmasıyla (10 Mart 1990) sonuçlandı. Sivillerden oluşan kadın
temyiz mahkemesi üyesi Ertha Pascal-Trouillot başkanlığındaki geçici hükümetin yönetimi altında düzenlenen yerel seçimlerde, genç ve aydın rahip Jean-Bertrand Aristide oyların büyük çoğunluğunu alarak iktidara geldiyse de, özgürlükçü ve insancıl düşüncelerinden çekinen iş çevrelerinin ve A.B.D’nin (seçimlerde Aristide’in rakibi Marc Bazin’i desteklemişlerdi) çıkardıkları çeşitli güçlüklerin de etkisiyle, sürekli kötüye gitmekte olan iktisadi durumu düzeltmeyi başaramadı ve 30 Eylül 1991’de yeni bir askerî darbeyle devrilerek, yurt dışına sürüldü. General Paul Cedras ve iki yarbaydan oluşan cuntanın baskısıyla (8 Ekim 1991’de askerlerin Meclis’i basmaları), Meclis, yüksek mahkeme başkanı Joseph Nerette’in geçici devlet başkanlığına atandığını açıklamak zorunda kaldı. 19 Haziran 1992’deyse, iş çevrelerinin ve A. B.D’ninidestekledikleri Marc Bazin devlet başkanlığına getirildi.
Haiti Cumhuriyeti Ekonomisi
Büyük çoğunluğu kentlerde oturan melezler, ülkenin ticaret ve yönetimini ellerinde tutarlar; ama halkın % 95 ’i, büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen zenci köylülerden oluşur. Topraklar çok küçük tarlalara bölünmüştür; toprak sahiplerinin % 90’ının toprağı 5 hektarın altındadır; % 50’sininki bir hektarı bulmaz; % 25’ininki de 5 ar bile değildir. Tarım alanında yararlanılan yöntem ve gereçler de oldukça ilkeldir. Bu koşullar altında elde edilen ürünün büyük bölümü iç tüketime yöneliktir. En önemli ürünler mısır, hintdarısı ve şekerkamışıdır. Dışsatım tutarının yarısını sağlayan kahve ile daha az miktarda pamuk ve kakao, takas aracı olarak kullanılır. Büyük A.B.D. şirketlerinin sisal (Haytian American Development) ve şekerkamışı (Haytian American Sugar) ekili büyük tarım işletmeleri vardır. Sanayi şirketleri yabancıların elindedir. Bellibaşlı sanayi kuruluşları arasında şeker fabrikaları, damıtma tesisleri, tütün ve dokuma fabrikaları sayılabilir. Çok yoksul olan maden kaynakları da Murchison adlı Teksaslı bir ailenin tekelindedir. Boksit yatakları Reynolds Metal Company’nin denetimindedir, lüks oteller de gene yabancıların malıdır. Yabancılar halkın ilerlemesi, ülkenin gelişmesi için hiçbir yeni yatırıma yönelmezler. Haiti’nin başlıca döviz kaynağını turizm ve Kanada ile A.B.D’nde çalışan Haitililerin yolladığı dövizler oluşturur. Haiti halkının yoksulluğu iktisadi göstergelerden anlaşılabilir: Yaşam süresi erkeklerde 52, kadınlarda
55 yıl, çocuklarda ölüm oranı binde 23’tür; halkın % 47’si okur yazar değildir. Haiti, kişi başına düşen yıllık gelir (380 dolar; 1992) açısından da oldukça yoksul bir ülkedir. Kırsal kesimde 75 000 kişiye bir hekim, kentlerdeki hastanelerde 1(288 kişiyel yatak (1992) düşer: Ülkenin seçkin tabakası Haiti’den ayrılıp Dominik Cumhuriyeti’ne, A.B.D’ne, Kanada’ya, Fransa’ya, hattâ Afrika’ya yerleşmektedir. Bunun yanı sıra, dış borçlar (1990’da 800 milyon dolar; çok büyük bölümü A.B.D’ye), ülkenin iktisadi ve toplumsal kalkınması yolunda her türlü girişimi engelleyen ve giderek artan bir bağımlılık yaratır: Haiti’nin A.B.D’yle olan dışsatımı % 84, dışalımı % 55 oranındadır.
1989’da IMF’nin hazırladığı “iktisadi kalkınma planının” (A.B.D’nin yanı sıra Japonya, Fransa ve Almanya’dan da yeni yardımlar almasına olanak vermiştir), 1990’da “bütçe açığının korkunç boyutlara ulaşmış olması” nedeniyle askıya alınmış olması, bu ağır bunalımı daha da artırmıştır.
Son Yorumlar