Gustave Flaubert (Madame Bovary) Kimdir? Hayatı ve Eserleri, Fransız yazarı (Rouen, 1821-Croisset, 1880).
Rouen Hastanesi’nde görevli cerrahbaşının oğlu olan Gustave Flaubert (Madama Bovary’deki hekim Lariviere’in kişiliğinde babasının etkileyici bir portresini çizmiştir), Cervantes, Chateaubriand, Shakespeare ve Hugo’nun yapıtlarını okuyarak romantik düşgücünü geliştirdi. Rouen Krallık Kolejinde okurken (1832-1840), ilerde en yakın arkadaşı olacak Louis Bouilhet’yi tanıdı. 1840-1843 arasında Paris’te hukuk öğrenimi gördü ve yaşamında büyük önemi olan Maxime Du Camp’la dostluk kurdu (sonraki yıllarda Rouen yakınındaki Croisset’de; bulunan evinden hemen hiç çıkmadan yaşamasına yol açan sinir bunalımlarını, ilk olarak gene o yıllarda yaşadı). Bu arada, İtalya’ya (1845), Bretagne ve Normandiya’ya (1847), Mısır’a, Filistin’e, Türkiye’ye, Yunanistan’a (1849-1851), Cezayir ve Tunus’a (1858) yolculuklar yaptı (kitaplarında bu yolculukların etkisi görülür).
Madame Bovary adlı romanı, 1856’da Revue de Paris’de (Paris Dergisi) yayımlanmaya başlanınca, Flaubert’in mahkemeye verilmesine neden oldu ve sanatçının beraat etmesiyle sonuçlanan bu dava, ününün büsbütün yaygınlaşmasına yol açtı. Ama 1869’da yayımladığı Duygusal Eğitim (L’ Ğducation sentimentale) beğenilmeyince, bir kenara çekilerek, duy¬duğu kırgınlığı Ermiş Antonius ve Şeytan’da (La Tentation de saint Antoine, 1874) dile getirdi.
İki yanlı bir kişiliği olan Flaubert (“Bende, birbirinden ayrı iki insan vardır” demiştir),romantizm ile gerçekçilik arasında gidip gelmiş, lirizme büyük bir eğilim duyarken, gördüklerini “adeta maddesel biçimde” ortaya koyma isteğiyle de yanıp tutuşmuş ve Uç Hikâye (Trois contes, 1877) adlı yapıtında bu iki karşıt eğilimi ilgi çekici biçimde kaynaştırıp, yıllarca aranmış bireşimi ortaya koyduktan sonra, “iliklerine kadar bezgin” (Correspondance [Mektuplar]) ve “cana kıyıcı” çalışmalarından hastalığından, dostlarını ve yakınlarını yitirmekten duyduğu acıdan bitkin bir halde, Bouvard et Pecuchei’yi (Bouvard ile Pecuchet) masasının üstünde tamamlanmamış bırakarak ölmüştür.
Gustave Flaubert eserlerinin özellikleri
Flaubert’in romanları ve öyküleri iki bölümde toplanabilir. Madama Bovary Duygusal Eğitim, Saf Bir Kalp (Un Coeur simple); Bouvard et Pecuchet, modern yaşam üstüne “gerçekçi” incelemeleridir. Salammbo’da, Konuksever Ermiş julien’in Efsanesinde (La Leğende de saint julien L’Hospitalier) ve Herodias’taysa, sınırsız bir bilgi, Flaubert’in her zaman sevdiği “masalsı Doğuyu canlandırmak için şiirle kaynaşır. Ermiş Antonius ve Şeytan da aynı esinden kaynaklanan lirik bir denemedir. Ama bütün bu yapıtların temelinde yatan şey “yaşama duyulan nefret”,“aptallıktan” tiksinti, burjuvalara duyulan kindir. SaJammbonun konusu, Kuzey Afrika’da, Kartaca’daki Pön savaşları sırasında geçer ve Hamilkar’ın kızı Salammbo’nun Libyalı Matho’ya duyduğu aşkın canlandırılmasının yanı sıra, paralı askerlerin Kartacalılara başkaldırmaları da anlatılır. Flaubert’in en çok okunan yapıtı, kuşkusuz Madame Bovary’dir.Baudelaire, bu romanın kadın kahramanlnda “bütün erkeksel nitelikler’in bulunduğunu söyler.Söz konusu nitelikler düşgücü (“bir idealin peşindedir o!”); ansızın eyleme geçme enerjisi; tek başına egemen olma aşkı; gönül yüceliğidir. Modern yaşamın bayağılığına yenik düşmüş bir “Don Kişot” olan Madame Bovary’nin karşısında bayağı kişilerden başka kimse yoktur: Mesleğini bilmeyen papaz Bournisien; Voltaire’in sözünü ettiği kurumlu ve kendinden hoşnut burjuvanın en iyi örneği haline gelmiş olan eczacı Homais; ödlek âşıklar Leon ve Rodolphe. Yalnızca Charles Bovary, bir hiç olmasına karşın, hor görülmekten çok, acınacak bir tiptir.
Flaubert, “Bir roman, sanatçının yazdığı bir tutanaktan başka şey değildir,” demiştir. Gerçekten, “tutanak” sözcüğü Flaubert’in gerçekçiliğini çok iyi anlatan bir anahtar sözcüktür. Tıpkı Balzac ve Stendhal gibi Flaubert de, yapıtının, yaşamı şaşmaz bir biçimde dile getiren bir canlandırma olmasını istemiş, her gün durmadan çalışarak, kabına sığmayan yazı üretimini disipline sokmuş, içselleştirmiş ve hem yoğun, hem de çok sağlam bif nesnelliğe ulaşmıştır. Böylece, “gerçekçilik’e zemin hazırlamasının yanı sıra, Joyce’dan bu yana dil üstünde önemle durarak, onu mutlağın dönüşüme uğratılmasının gereci haline getiren birçok yazara da öncülük etmiştir. Flaubert’in sözünü ettiği “tutanak” bir “sanatçı” tarafından yazılmasına karşın bu sanatçı, biçim düşkünlüğünü, “hiç bir konusu olmayan ve yalnızca üslubunun gücüyle ayakta duran” bir kitap yazmak isteyecek kadar ileri götürmek zorundadır. Flaubert, yazı işine dinsel bir titizlikle bağlanmış, bundan ötürü yapıtları, dar bir “gerçekçiliğin” sınırlarından taşmıştır. Gerçekçiliği şiirle ve lirizmle yüklü olan yazarın, soğukkanlılık iddialarına karşın (zaten ünlü “Madame Bovary, benim!” sözü de buna karşı çıkmaktadır) romantik düşgücünü, özlemlerini ve hayal kırıklıklarını kahramanlarına aktardığı bilinmektedir.
Flaubert çağımızı önemli ölçüde etkilemiş bir yazardır. Proust, Duygusal Eğitim’de, Balzac’tan farklı olarak,
Flaubert’in bütün geleneksel teknikleri bir yana atması üstünde önemli durmuştur, özellikle Saf Bir Kalp (bazı eleştirmenler, bunun, Flaubert düzyazısının başyapıtı olduğunu ileri sürmektedirler), modern edebiyatı, özellikle de Gertrude Stein’ı (Three Lives [Üç Yaşam]) büyük ölçüde etkilemiştir.Daha sonra Andre Malraux, Flaubert’in yapıtlarındaki güzelliklerden söz etmiş, Alain Robbe-Grillet, Flaubert’i, günümüz romanının en önemli öncülerinden biri olarak görmüş, Jean-Paul Sartre L’Idiot de la famille (Ailenin Budalası, 1971-1972) adlı incelemesinde Flaubert’i ele almış, Gerard Genettese Flaubert’i modern edebiyat deneyimi açısından değerlendirmiştir.
Gustave Flaubert Başlıca Eserleri
GENÇLİK YAPITLARI: Voyage en enfer (Cehenneme Yolculuk, 1835); Reve d’enfer (Cehennem Düşü, 1837); La Leçon d’histoire naturelle: Genre commis (1837); Memoires d’un fou (Bir Delinin Anıları, 1838); Smarh (1839); Novembre (Kasım, 1841).
OLGUNLUK YAPITLARI: Madame Bovary (1856); Salammbo (1862); Duygusal Eğitim (L’Education senti¬mentale, 1845-1869); Ermiş Antonius ve Şeytan (La Tentation de Saint Antoine, 1848-1849; 1856 ve 1874); Üç Hikâye: Saf Bir Kalp, Konuksever Ermiş julien’in Efsanesi, Herodias (Trois Contes: Un coeur simple, La Leğende de saint julien L’Hospitalier, Herodias, 1877); Bouvard et Pecuchet (Bouvard ve Pecuchet, 1881). Ayrıca iki oyun (Le Candidat [Aday, 1874]; Le Château des coeurs [Gönül Şatosu, 1879]) ve gezi izlenimleri (Par les champs et par les greves [Tarlalarda ve Kumsallarda, 1885], Le Diction- naire des idees reçues [Basmakalıp Düşünceler Sözlüğü, 1913]) yayımla-mış, ölümünden sonra mektupları da yayımlanmıştır.
Son Yorumlar