İlk Önce Konunun başında Fas tarihini ele alıp sonra iç ve dış sorunları bakacağız. Fas’a ilk olarak ayak basan Fenikeliler, yörede Yontmataş devrinde yerleşmiş yerli bir halkla karşılaştılar. Fenikelileri sonradan, Kartacalılar, Romalılar, Vandallar izlediler. Berberi Fas’ına IX.-XIII. yüzyıllar arasında Arapların da önemli katkıları oldu. Murabıtlar, Muvahhidler, Merimler gibi yerel sülalelerin yönetiminde Fas, bazı dönemlerde bütün Magrıp’a (Mısır dışındaki Kuzey Afrika ülkeleri) ve müslüman İspanyaya egemen oldu, XII.-XIV. yüzyıllar arasında kültür ve mimarlık alanlarında altın çağını yaşadı (günümüzde hâlâ Marakeş, Fas ve Rabat’ı süsleyen ünlü minareler, medreseler, bu kentleri çevreleyen surlar ve bu surlarda açılan kapılar, ülkenin parlak geçmişinin birer kanıtını oluştururlar). XVII. yy’dan sonra ülke, alevi Arap şerifleri tarafından yönetildi.
İç bölünmeler nedeniyle tam anlamıyla huzura kavuşamayan Fas, zaman zaman kendi içine kapandı, zaman zaman da Avrupa ticaretine açıldı; Cezayir’i elinde tutan Fransa karşısında İsly ırmağı kıyışında yenilgiye uğrayınca (1844) ve İspanyolların Tetuan’ı almalarıyla (1859) içinde bulunduğu güçlüklerin bilincine vararak, kendini yenileyebilmek için dış ülkelerden borç almak zorunda kaldı ve XX. yy. başlarında sömürgeci devletler arasında, özellikle de Fransa ve Almanya arasında çekişmelere yol açtı: Algeciras (El-Cezire) konferansı (1906); Agadir olayı (1911), 1912’de, Fransa ülkenin büyük bir kesimini himayesine aldı ve Lyautey komutasındaki birlikler, Muhammed bin Abdülkerim’in komutasında ayaklanan Rif kabilelerini bastırmak için gerçek bir savaşa girişmek zorunda kaldı (1925) [Fas’ın kuzeyindeki bu bölgede, ancak 1934’te barış sağlanabildi]. Himaye dönemi Fas için bir iktisadi (kentler, yollar, madenler) ve toplumsal (kırsal kesimden göç, yeni yerleşme bölgelerinin kurulması) değişiklikler çağı oldu. 1930 yıllarında Fransız liselerinde (Muhammed Balafrej) ya da İslâm üniversitesinde (Allal el-Fasî) öğrenim görmüş gençlerin etkisiyle, güçlü bir ulusçuluk akımı doğdu; himaye rejimi tartışılmaya başlandı. Hareket, İkinci Dünya savaşından da yararlanarak çok geçmeden gelişti (İstiklâl partisinin kuruluşu). Bunalım 1953’te, sultan Muhammed V İb- ni Yusuf’un Fransız yetkilileri tarafından tahttan indirilerek, yerine Muhammed bin Arafa’nın getirilmesiyle patlak verdi. Madagaskar’a sürgüne gönderilen Muhammed V İbni Yusuf, 1955’te etkisi daha da artmış olarak geri döndü ve 1956’da ülkesini bağımsızlığa kavuşturdu: Şerif imparatorluğu, artık Fas krallığına dönüşmüştü, Muhammed V adıyla tahta geçen kral, 1961 Şubatında ölünce, yerine oğlu Haşan II geçti.
İÇ VE DIŞ SORUNLAR
Dışişlerinde, Fas, her zaman etkili bir siyaset izlemeyi yeğlemiştir. Gerçekten, 1973’te “Kippur savaşı”na asker gönderen kral Haşan II, Yakındoğu ve Magrip ülkeleri karşısında durumunu iyileştirmeyi ummuştur.
İspanya’yla, İspanyol Sahrası’nm Fas’a geri verilmesi konusunda zaman zaman çıkan sürtüşmeler sona ermiş, Kral Hasan’ın 1989 Eylülünde İspanya’yı ziyaretinden sonra, iki ülke arasında savunma ve iktisadi yatırımlar konusunda anlaşmalar imzalanmıştır. Fransa’yla Bin Barka olayından (1965) kaynaklanan gerilim, 1970’te yeni işbirliği anlaşmaları imzalanmasıyla sona ermiş, ama 1989’da Fransa’dan beklenen iktisadi yardım alınamamıştır.
1963’te kurulan parlamenter monarşi, 1965’te feshedilmiş, 1970’te yeniden kurulmuş, 1972’de yeni bir anayasayla geçerlik kazanmıştır; ama kral bu anayasanın ancak 3 Mart 1974’te seçimlerle uygulamaya konulabileceğini bildirmiştir.
Darbe girişimleri (Shirat, 1971; Tetu- an, 1972), suikastler, hükümetin devrileceği söylentileri, Casablanca’da ve Kenitra’da ardı arkası kesilmeyen mahkemeler, Casablanca, Fas ve Ma- rakeş üniversitelerinde patlak veren öğrenci ayaklanmaları (1989 Mayısı, 1990 Ocağı), siyasal yaşamı etkileyen gündelik olaylardır. “Kippur savaşı” birkaç hafta süreyle bütün düşünceleri bir noktaya yöneltmiş, ama demokrasi, iktisadi ve kültür ulusçuluğu gibi konular çevresinde öbeklen- miş bulunan muhalefet ile sarayın birbirlerine yaklaşmalarına yeterli olmamıştır. Fiyat artışları, yüksek öğretimin bazı kesimlerinin kısa sürede araplaştırılması, halk arasında hoşnutsuzluk yaratan, öğrencileri tedirgin eden, aydınların bir bölümünün huzurunu kaçıran, sürekli gerginlik ortamı yaratan nedenlerdir. İspanya, “İspanyol Sahrası” denen topraklardan el çekmek zorunluluğunu duyunca, Haşan II Fas’ta büyük kitleleri kendinden yana çekme fırsatını elde etmiş, uluslararası düzeyde çeşitli manevralarda bulunduktan sonra, 1975 Kasımında 300 000 kişilik bir “yeşil yürüyüş” düzenleyerek hareketin gerçekleştirildiği güneydeki Atlas Okyanusu kesiminin kuzey yarısını ilhak etmiştir (bu kesimde El Ayun fosfat yatakları yer alır). Ama Polisario Cephesi’nin temsil ettiği ve Cezayir’in desteklediği Büyük Sahra halklarının direnişi Arap ülkelerinde ve Üçüncü Dünya’da ciddi sürtüşmelere yol açmış, Fas orduları ile Büyük Sahra halklarının askerî güçleri arasındaki çeşitli çatışmalar, sonuçsuz kalmış, Polisario Cephesi’nin 1989 sonbaharında art arda beş saldırı düzenlenmesinden sonra, ateşkes sağlanmışsa (6 Eylül 1991) da, B.M’in girişimlerine karşın, kesin bir çözüme ulaşılamamıştır.
Son Yorumlar