Evren, gözlediğimiz uzaklıkta, aşağı yukarı bizimkine benzeyen gökadalarla dolu gibi görünmektedir. Bu gökadaların uzay içindeki dağılımı nasıldır? Evren’deki ortalama madde yoğunluğu ne kadardır? Evren’in yapısının araştırılmasına geçmeden önce bu iki sorunun yanıtlanmasına çalışılmalıdır.
Gökadaların Uzaydaki Dağılımı
a) Gökada koordinatları. Referans düzlemi olarak gökadanın bakışım düzlemi alınır. Boylamların başlangıç noktası, gökada dairesi ile ekvator düzleminin ilkbahar noktasına daha yakın kesişme noktası olan Q noktasıdır. Boylamlar, kuzey QN gökada kutbuyla tanımlanan yöne doğru, gökada enlemleri de QN’ye doğru pozitif olarak sayılmışlardır. Kuzey qn gökada kutbunun koordinatları: a = 12 s 49d (bahar açısı); 8 = + 27° 4 (yükselim);
b) Sayımlar. 13. kadirden daha parlak gökadaların ilk katalogunu 1933’te Shapley ve Ames düzenlemişlerdir. 1 249 gökadanın bu ilk sayımı, Kuzey yarıkürede bir yığılma ve her iki yarıkürede 0° boylam yakınında aşağı yukarı tam bir gökada yokluğu göstermiştir (Çiz. 1). Görünen kadirleri 17,5’a kadar olan gökadaların sayımlarında ortaya çıkan bu bakışımsız dağılım, yalnızca raslantı sonucudur. Bu durum, çoğunlukla, bize bir dereceye kadar yakm olan pek çok gökada kümesinin varlığıyla açıklanmaktadır. Bazı gökbilimcilerse, yaklaşık 50 milyon ışık yılı çapında bir üstgökadanın varlığı görüşünü benimsemektedirler. Ama bizim de içinde yer aldığımız bu üstgökadanm fiziksel olarak gerçekliği çok varsayımsal kalmıştır. İstatistik 19. kadire kadar götürülürse, bakışımsızlık ortadan kalkar. Gökadaların dağılımı, yarı- homojen olmakta ve bu durum, sayımın günümüzdeki sınırı olan m= 18,5’a kadar bozulmamaktadır. Palomar’daki 5 metrelik teleskopla çok daha az parlak (m= 23’e kadar) gökadaların gözlenebildiğini belirtmek gerekir ama, bu teleskobun alanı son derece küçüktür ve düzenli bir sayım için kullanılması olanaksızdır. Bununla birlikte, eksiksiz bir sayım olmadığından, seçilen bölgelerdeki sondajlar yararlı bilgiler verebilmektedir.
c) Yeniden kümelenme eğilimi. Gökadaların yeniden kümelenmeye olan eğilimi çift gökadaların incelenmesiyle ortaya atılmıştır. Gökadaların rasgele dağıldığı kabul edilirse, aralarındaki bir uzaklık için, çift olarak bulunma olasılıkları hesaplanabilir. Bu, bir perspektif olayı, bunlar da optik çiftlerdir; oysa, gözlenen çiftlerin sayısı, öngörülen sayının çok üstündedir; bu iki sayı arasındaki fark, fiziksel çiftlerin sayısını gösterir. Fiziksel çiftlerin belirlenmesinden sonra küçük kümeler, daha sonra da yüzlerce ya da binlerce gökadalardan oluşmuş yığınlar bulunmuştur. Artık, gökadaların ancak yığınlar içinde olabileceği ve bu yığınların da sanıldığından çok daha büyük olduğu düşünülmektedir. Çekim, en parlak gökadaları yığının merkezinde toplamış, dış bölümleriyse çok daha sönük, gözlenmesi zor olanlarla dolmuştur. Gökadaların uzay içinde hem homojen bir dağılım göstermesi, hem de yeniden kümelenme eğiliminin bulunması birlikte savunulabilir mi? Gökadaların yığınlar halinde kümelenme olayının önemsiz olması için uzayın dağılım homojenliğinin yeterli büyüklükteki bir bölgeye uygulandığını iyice görmek gerekir. Ayrıca, yığınlar halindeki bu kümelenmenin uzayın içinde yığınların dağılımına uygulanacak yüksek düzeyde bir homojenlik varsayımına yol açacağı da düşünülebilir.
ORTALAMA YOĞUNLUK
Uzayın homojen bir yerleşimi varsayımı kabul edilince, Evren içindeki ortalama madde yoğunluğu araştırılabilir. Bunun için hacim birimdeki ortalama gökada miktarı ile gökadaların kütlesi ve yoğunluğu arasında yaklaşık bir bağıntı düzenlenmiştir. Aynca, kadir aralıklarındaki gökada sayısını veren Hubble yasası da kullanılabilir. Birincisinden p = 5.10’31 grsm’3 İkincisinden p = 7,5.10“31 gr sm 3 bulunmaktadır. Bu değerlerin ortalamasının da 10“31 grsm-3 olduğunu kabul edelim. Ortalama yoğunluğun bilinmesi Evren’in yapısının incelenmesi bakımından büyük önem taşır; yukarda verilen değer çok belirsizdir; bilgiler de yetersizdir: Küme içindeki gökadaların ortalama miktarı; hacim birimindeki ortalama küme sayısı; her türdeki gökadalar için kütle-parlaklık bağıntısı. Gerçek değer, yukarda verilenden kuşkusuz 10 kez büyük olmalıdır; çünkü bu değerin saptanmasında, gökadalararası madde göz önüne alınmamıştır. Bazı gökbilimciler bu yoğunluğun 20 ya da 30 kez daha büyük olabileceğini düşünmektedirler; o zaman değer p = icr31 ile< 10~29 grsm 3 arasında bulunacaktır.
OLBERS AYKIRILIĞI
Evren’in homojen bir dağılım gösterdiği varsayımı, 1826’da Olbers’in ortaya koyduğu bir aykırılığa yol açmıştır. Hacim biriminde K sayıda yıldız bulunduğunu ve yalınlaştırmak için, bu yıldızların her birinin L aydınlatma gücünün aynı olduğunu kabul edelim. Uzay içinde,- Yer’den r uzaklığında, kalınlığı 6e olan küresel bir de tabaka göz önüne alalım. 4 ti r2öe hacmindeki bu tabaka, 4n r26eK tane yıldız içerecektir. Bu kürenin merkezinde bulunan bir gözlemci her yıldızdan, uzaklığın karesiyle ters orantılı bir ışıma alacaktır:
E = ^r(o, toplayıcı yüzeye bağlı olan geometrik sabit).
Bu demekür ki, göz önüne alınan küresel tabakadaki yıldızların tümü birden, toplam bir ışıma oluşturacaklardır : ET = 4rca K Löe = (İKLöe; yani bu ışıma, göz önüne alınan tabaka içindeki yıldızların sayısıyla orantılı olacaktır ve sonsuza kadar olan tabakaları da buna eklenirse, sonsuz bir ışıma bulunacağından, bu koşullarda, gece göğünün sonsuz parlaklıkta olması gerekecektir. Olbers aykırılığı birçok üstü kapalı varsayıma dayanmaktadır: 1) Yıldızların ortalama yoğunluğu uzay ve zamanda sabittir ; 2) yıldızların ortalama aydınlatma gücü bütün Evren’de aynıdır ve bu aydınlatma gücü de zamanla değişmez; 3) yıldızların sistemli hareketi yoktur; 4) Yer’e ilişkin geometri ve fizik yasaları bütün Evren içinde geçerli kalmaktadır. Üçüncü varsayımın kesin olarak doğrulanmadığı hemen söylenebilir; çünkü gökadalardaki kırmızıya doğru tayf kayması bir Doppler olayı sonucuysa, bundan kaynaklanan gökada kaçışı, Olbers aykırılığını çözümlemeye yeterlidir. Öte yandan, Yer’e ilişkin geometri yasaları büyük ölçekler için geçerli değildir. Olbers aykırılığı radyo- kaynakları durumunda yeniden ortaya çıkar; ayrıca, kırmızıya doğru tayf kayması bu aykırılığı gidermez. Uzay içinde sonsuza kadar düzgün olarak dağılmış radyokaynakları- nın, Evren’in radyoelektrik ışınımına sonsuz bir katkı getirmemesi nedeniyle, bu ışınımın şiddeti, frekansın tersinden (dalgaboyun- dan) daha hızlı azalmalıdır. Oysa, bu şiddet daha yavaş, frekansın -0,7. kuvvetiyle orantılı azalmaktadır. Bu sonuç, dördüncü varsayımı kuşkuya düşürmekte, Evren’in yapısını evrenbilime ve eukledesçi olmayan geometri kavramlarına başvurmadan tartışmanın olanaksız olduğu görülmektedir.
EUKLEÎDESÇİ GEOMETRİLER
Üç boyutlu Eukleides geometrisine göre, çağdaş geometriler, iki yeni kavram getirmiştir: Boyut sayısındaki artış; daha genel ölçü yasaları.
a) Boyut sayısındaki artış. Eukleides geometrisi üç boyutludur; betimlediği uzay, üç boyutlu, sürekli bir uzaydır. Bu, şu anlama gelir: Bir yandan, sabit bir Pı noktasının konumu üç sayıyla, yani yi ve zı koordinatlarıyla saptanabilir; öte yandan, bu Pı noktasının yakınında, konumu Pı noktasının x,, y,, z,, koordinatlarıyla saptanabilen başka noktalar bulunur.Minkowski uzayı, dört boyutlu, sürekli bir uzaydır; fiziksel olayların uzayıdır. Bir olay dört koordinatla belirlenir: Üçü, xı, y„ z, uzayının koordinatları; dördüncüsü, bir t, zaman koordinatı. Bu uzay süreklidir, çünkü koordinatları xi.yi.zi, ti olan bir E, olayı için, <xı, yi. zı, ti koordinatlarının xı, yi, zı, t,’e istenildiği kadar yakın olabilen herhangi bir sayıda olay bulunmaktadır. Böyle bir uzayın incelenmesi, bağıllıkla ilgili çalışmalardan daha öncedir; ancak kullanılmasının zorunluluğu, uzay ve zaman koordinatlarının ayrılmasına olanak bulunmayan bağıl fiziğin gereksiniminden doğmuştur.
b) Yeni ölçüler, n boyutlu bir süreklilik,Eukleides geometrisi sınırları içinde kalabilir; Eukleides uzayı ile eukleidesçi olmayan uzay kavramı, boyut sayısına değil, bu uzayla bağdaştırılan ölçüye, yani bir noktadan komşu noktalara geçiş olasılığına bağlıdır. Eski geometri bir bütün, yani matematiksel anlamıyla, integraldi; Eukleides geometrisi sınırlanmamış doğruları tanımlar; bu geometri, bir doğruya dışındaki bir noktadan bir tek paralel çizilebileceğini ve bu paralellerin sonsuza kadar gideceğini bir önger- çek olarak kabul eder. Çağdaş geometriler ayrımsaldırlar (diferansiyeldirler) ve komşu iki noktanın uzaklığını ölçme olasılığını tanımlarlar. Riemann’a göre (Einstein’ın çalışmalarından yaklaşık yüzyıl önce), ds uzaklığım verebilen ölçü, “uzayın kendine değil, bu uzayın içinde bulunan cisimler arasındaki bağlayıcı kuvvetlere” bağlıydı. Bu görüşler, XX. yy’ın başlangıcındaki fizik kuramlarıyla, yani bağıllık kuramı ve kuvanta kuramıyla doğrulanmıştır. Bu açıdan bakıldığında, bir uzay, ds2’siyle belirlenir; bu ds2 nin kendisiyse, uzay, zaman, madde ve ışınım arasındaki bağıntıları veren diferansiyel denklemlerle saptanır. Ölçüm bir kez tanımlanınca, Gauss koordinatları, herhangi bir sayıda boyutu olan sürekli uzayın incelenmesine yardım eder. Sözgelimi, dört boyutlu bir sürekli uzayı göz önüne alalım. Bir P noktasının dört x,, x2, x3, x„ koordinatı olacaktır; komşu bir P’ noktası için bu dört koordinat küçük dx,, dx2, dx3, dx4 miktarları kadar değişecektir. Riemann uzayı için, bu iki nokta arasındaki uzaklığın karesi, yani bu uzayın ds2 ’si, dXi’nin bir dörtlü çarpımı biçiminde olur. Yani ds2, dXidXj (i ve j l’den 4’e değişerek) çarpımıyla belirtilir;
ds2 = gn dx? + g22 dx2 + g33 dx3 + g44 dxj + gı2 dxt dx2 + g23 dx2 dx3 + g34 dx3 dx4 + g,3 dx, dx2 + g24 dx2 dx4 + g14 dx, dx4,
bu da daha yalın biçimde şöyle yazılabilir: ds2 = Eğ* dXi dx, (g, ’ler katsayıdır)
i = 1-4
j = 1 -4
i«j
Eukleides uzayı, Riemann uzayının özel bir durumudur; dört boyutlu bir Eukleides uzayındaki ölçüm: ds2 = +dxı+dx2+dx3+dx4 biçiminde belirlenir; genel olarak Eukleides uzayları i = j için g» = -t-1 ve g* = 0 ’la belirginleşmiştir. Daha doğrusu, bu bağıntılar, bölgesel olarak Eukleides uzaylarını belirlemektedir.
Son Yorumlar