Fransız Devrimi Nedenleri Halk Sınıflarının Durumu Ve Devrimin Sonuçları

Fransız Devrimi Nedenleri Halk Sınıflarının Durumu Ve Devrimin Sonuçları, Fransa tarihinde, Eski Rejim Fransası’nın toplumsal ve siyasal yapılarının yıkıldığı, 1789’dan 1799’a kadar uzanan dönem (1789 Devrimi de denir). Fransız Devrimi’nin başlamasını ve gelişmesini anlayabilmek için XVIII. yy. sonu Fransız toplumunun yapısını bilmek gerekir. Geleneksel olarak, Eski Rejim (Ancien Regime) toplumu üç sınıfa bölünmüştü: Din adamları; soylular; tiors atat (burjuvazi, zanaatçılar, köylüler gibi ayrıcalıksız sınıf). Ayrıcalıklı iki sınıfı oluşturan din adamları ve soyluların karşısında fiors otat,nüfusun büyük çoğunluğunu (Sieyes adlı yazara göre %96’sını) temsil ediyordu.

Fransız Devrimi'nin temel dönemecini oluşturan 5 ve 6 Ekim 1789 günlerindeki olayları gösteren bir resim.

Fransız Devrimi’nin temel dönemecini oluşturan 5 ve 6 Ekim 1789 günlerindeki olayları gösteren bir resim.

Fransız Devrimi Sırasında Halk Kitlelerinin Durumu

Fransız Devrimi Sırasında Köylülerin Durumu

Eski Rejim Fransası temelde kırsal bir ülkeydi: Nüfusun %85’ini (yaklaşık 25 milyonun 20 milyonu) köylüler oluşturuyordu. Özellikle ağaçlıklı ve dağlık bölgelerde toprağın ortalama %35’i köylülerin elindeydi ama, sayılarının çokluğu nedeniyle, birçok köylünün de ya çok küçük bir toprak parçası vardı ya da hiç yoktu. Kısacası, köylülerin durumu çok değişikti. Bir yanda serfler, öte yanda da yeterince toprağı bulunan ya da büyük işletmeleri kiralayan ve bu nedenle mali bağımsızlıklarını kazanan çiftçiler yer almaktaydı. Köy yaşamında da önemli bir rol oynayan çiftçiler ürünlerinin tümünü ya da bir bölümünü satarak, en azından Louis XVI döneminin ilk yıllarına kadar, fiyat artışlarından yararlandılar.

Bu iki uç arasında, köylü kitlesi, özgür de olsalar ellerinde hiçbir şey bulunmayan, yaşamlarını sürdürmek için gündelikçi olarak çalışan ve yazgıları hasatın iyi ya da kötü olmasına sıkı sıkıya bağlı olanlarla küçük toprak sahiplerinden, küçük çiftçilerden ve ortakçılardan oluşmaktaydı.

XVIII. yy. boyunca, gündelikçilerin sayısı hızla çoğalmış, ücretler artmadığı halde fiyatların yükselmesi, durumlarını daha da yoksullaştırmıştı. Bununla birlikte, köylülerin büyük bir bölümü ya küçük bir toprağa sahipti, ya küçük bir toprak parçasını kiralıyordu ya da çoğu kez ortakçı olarak başkasının toprağında çalışıyordu. İşletmelerin küçüklüğü, verimin azlığı, köylüleri, aynı zamanda, büyük çiftçilerin yanında gündelikçi olarak çalışmak zorunda bırakıyordu. Bu yüzden de, iktisadi açıdan büyük çiftçilere bağımlı durumda kalıyorlardı.

Bütün küçük köylüler, kendilerine yaşamlarını sürdürme olanağı sağlayan ortak haklara sıkı sıkıya bağlıydılar: Nadasa bırakılan tarlalarda ve komün orta mallarında serbest otlak hakkı; başak ve sap toplama hakkı. Bu nedenle, küçük köylüler, zengin köylülerle büyük toprak sahiplerine ters düşmekteydiler. Çünkü, zengin köylüler ve büyük toprak sahipleri, tarımı kapitalist yönde değiştirmek için, topraklarını küçük köylülere kapatmak ve ortak mallarını ellerine geçirmek istiyorlardı.

Küçük köylüler ağır yükümlülükler taşımaktaydılar: Krala ödenen vergiler; din adamlarına ödenen vergiler; senyörlere ve feodal beylere karşı yükümlülükler. XVIII. yy. boyunca, senyörlerin tepkisi ve fiyat artışları nedeniyle,köylülerin durumu ağırlaştı. Senyörlere ve feodal beylere karşı yükümlülüklerin kaldırılmak istenmesi, köylüler arasında bir birlik sağladı ve bu istek büyük ölçüde burjuvazinin de desteğini kazandı. Buna karşılık, toprak sorunu, köylülerin birliğini parçaladı, topraksız küçük köylüler toprak sahiplerine karşı koydular.

Kentlerde Yaşayan Zanaatçılar

Sayıca pek kalabalık olmayan, kullandıkları araç-gereçlerin mülkiyetini ellerinde bulundurmakla birlikte, üretici tüccara iş yapan ve ücretini ondan alan, bu nedenle de tümüyle ona bağımlı olan zanaatçılar, kentli halkın bir bölümünü oluşturmaktaydı. Loncalarda toplanmış olan çıraklar hiçbir zaman ustalık unvanını elde edemezlerdi, çünkü ustalık babadan oğula geçmekteydi. İmalathanelerde çalışan işçilerse çok sıkı bir disiplin altındaydılar. Bu emekçiler topluluğuna sakalar, yiyecek ve içecek satıcıları, vb. gibi küçük meslek sahipleri de ekleniyordu. Ücretlerdeki artış, fiyat artışlarını asla yakalayamamış, ailelerin harcamalarında günlük ekmeğin payı normal yıllarda ortalama %50’ye yükselmiş, 1789 yılı gibi bunalım dönemlerindeyse %88’e ulaşabilmiştir.

franszı devrimi louis XVI

10 Ağustos 1792’de sankülotlann Tuileries ‘ye saldırısı monarşinin sonu oldu. Yasama Meclisi tarafından görevden alınan Louis XVI artık halkın tutsağı haline gelmişti.

 

Tarım bunalımının yol açtığı sanayi bunalımının sonucu olarak işsizliğin artması, bu durumu daha da ağırlaştırıyordu. Satın alma gücündeki dalgalanmalar halk kitlelerinin davranışını önemli ölçüde etkiledi. Söz konusu dalgalanmalar, halk kitlelerini kötü hasat dönemlerinde fiyat artışlarından yararlandığı sanılanlara karşı harekete geçirmekteydi. Oysa, soylular ve din adamları sınıfı dışında çok sayıda burjuva, zengin çiftçi de tahıl satıcısıydı. Kısacası,£iors otat’yıoluşturan- lar da kendi aralarında sınıfsal çıkarlar nedeniyle bölünmüşlerdi.

Burjuvazinin Durumu

Tiers etat, her ne kadar kırsal alanlarda ve kentlerde yaşayan halk tabakalarını kapsamaktaysa da burjuvazi tarafından yönetilmekteydi. Burjuvaziyse toplumsal açıdan türdeş bir bütün oluşturmuyor, esnaflarla zanaatçıları, büyük ticaret adamlarıyla mali alanda çalışanları, noterler, yargıçlar, avukatlar, hekimler, öğretmenler, gazeteciler gibi “yetenekli” insanları, özel gelirleriyle (rant) yaşayan gerçek burjuvaları kapsıyordu. Burjuvaların toprak mülkiyeti oldukça önemliydi; özellikle kentlerin çevresindeki toprakların ortalama olarak %20’si onların elindeydi. Gelirleriyle geçinen burjuvaların çoğunluğu, gerek yaşama biçimiyle, gerekse soyluların ellerindeki toprakları satın alarak soylular sınıfına öykünüyor ve bu sınıfa yükselmeye çalışıyordu. Yukarda sözünü ettiğimiz “yetenekli” insanlar topluluğundakiler de farklı koşullar altında yaşıyorlardı: Bazıları aristokrasiye yakındı, bazılarının orta düzeyde geliri vardı, ama hepsi eğitim görmüş, aydınlanma çağı felsefecilerinin görüşlerini benimsemişlerdi ve mutlakiyetçiliğe kesin bir biçimde karşı koyuyorlardı.

Esnaf ve zanaatçılar, sermaye ve emeğin karşılıklı önemine göre, büyük ticaret burjuvazisiyle, lonca ve işçiler dünyası arasında yer alıyorlardı. 1740’tan sonra satıcıların yararına olan fiyat artışlarına karşın bunların çoğu durumlarından hoşnut değillerdi. Loncaların kaldırılmasına ve üretimin kapitalist örgütlenmesine karşı çıkan bu grup, rekabet sonucu ücretli duruma düşmekten korkuyordu. Zanaatçılar, devrim sırasında sankülotlar’ın (baldırıçıplaklar; bunlara “sankülot” denmesinin nedeni,soyluların ve burjuvaların giydikleri külot pantalon giymemeleriydi) yönetici kadrolarında yer aldılar ama çıkarlarının değişik olması nedeniyle tutarlı bir toplumsal program oluşturamadılar. Vergi kesenekçileri, zenci ticaretiyle zenginleşmiş Nanteslı ya da Bordeauxlu büyük tüccarlar, bankacılardan oluşan büyük ticaret burjuvazisi, doğmakta olan büyük sanayiye ilgi duyuyordu. Büyük sanayi, üretici tüccar hesabına binlerce köylünün çalıştığı kırsal sanayinin yerini almamıştı. Bununla birlikte, geleneksel kırsal sanayinin etkinliğine karşın, yeni tekniklerden ve ticarec burjuvazisi tarafından olduğu kadar soylular tarafından da sağlanan sermayeden yararlanan yeni sanayiler (maden-kömürü çıkarımı, metalürji, pamuklu dokuma, vb.) olağanüstü bir gelişme gösterdi. Kârı sınırlamaya yönelik geleneksel iktisat biçimlerine karşı olan bu ticaret burjuvazisi, kazancının bir bölümünü toprağa yatırıyor ve böylece kendisi de feodal gelirden (rant) yararlanırken, iktisadi gücüne uygun bir siyasal güç elde etmesini engelleyen toplumsal sınırların katılığı nedeniyle aristokrasiye karşı çıkıyordu.

Fransız Devrimi Sırasında Din Adamları Sınıfı

Genel olarak din adamları zengindi. Aşar ve toprak kazancı (din adamları, toprakların yaklaşık onda birine sahipti) onlara büyük bir gelir sağlamaktaydı; ayrıca fiyat artışlarından geniş ölçüde yararlanıyorlardı; ama bu sınıf da kendi arasında bölünmüştü. Din adamları sınıfının en saygın üyeleri aristokrasiden, papazların ve papaz yardımcılarının büyük çoğunluğu da soylu olmayan takımdan gelmekteydiler; düşük ücret alan ve soylu sınıftan olmayan papazlar ve papaz yardımcıları kendilerini aristokrasinin özlemlerinden çok tiers-etat’nın özlemlerine daha yakın hissediyorlardı.

Fransız Devrimi Sırasında Soylular Sınıfı

Sayıları 350 000 kadar olan soylular sınıfı,nüfusun %1,5’ini oluşturdukları halde toplumda egemendiler. Bu egemenlik toprak mülkiyeti ile onursal, iktisadi ve mali ayrıcalıklara dayanmaktaydı. Soylular sınıfı ayrıca feodal vergiler de topluyordu.

Soylular arasında da büyük bir bölünme vardı.Özeilikle.kralın çevresinde yaşayan, krallık bağışlarından yararlanan, böylece en önemli borçlarını ödeyebilen, yönetimin, ordunun ve Kilise’nin en üst derece ve görevlerinden yararlanan zengin yüksek soylularla taşra soyluları arasındaki karşıtlık göze çarpıyordu. Taşra soyluları arasından bazıları bazen çok güç koşullarla karşı karşıya kalıyorlar, fiyat artışlarına bağlı oiarak verim azaldıkça, feodal haklarını istemeye daha çok eğilim duyuyorlardı. Ayrıca, hem kralın çevresindeki soylulardan, hem de burjuvalardan nefret etmekteydiler. Bazılarıysa, şatolar ve topraklar, özel malikâne, vb. sahibi olarak refah içinde yaşıyorlardı.

Saint just

Saint just

XVIII. yy’ın sonunda, burjuvazinin yükselmesinden dolayı ayrıcalıklarının tehdit edildiğini fark eden soylular (burjuvazinin zenginleşmesi soylulara, yoksullaşmalarının ölçüsünü vermekleydi) üstünlüklerini kanıtlamak istiyorlardı: “Aristokratların tepkisi” olarak adlandırılan bu hareketin amacı ordunun, Kilise’nin, devletin bütün yüksek görevlerini kesinlikle ele geçirme; haklarını yeniden düzenleme, böylece yürürlükten kalkmış bulunan eski hakları yeniden canlandırma ve yeni düşüncelere karşı koymaktı. Böyle davranarak, soylular, burjuvazinin huzursuzluğunu daha da artırıyorlardı; çünkü burjuvazi temel olan iktisadi işleviyle neredeyse yok denebilecek siyasal ve toplumsal işlevi arasındaki eşitsizliği,giderek daha şiddetli hissetmekteydi. Çeşitliliği nedeniyle, soylular sınıfı çıkarlarının tam olarak bilincinde değildi. Soyluların krallığa karşı eleştirileri, ayrıcalıklarının yeterince güvence altına alınmadığı noktasında birleşiyordu.

Robespierre

Robespierre

Ama öte yandan, aynı ilkeler adına soyluların bir bölümü mutlakiyete saldırırken, bir bölümü de bunu savunmaktaydı. XVIII. yy’ın son çeyreğinde Fransız toplumu bunalım içindeydi. XVIII. yy. felsefecileri mutlakiyete karşı eleştirileriyle, bu bunalımın ortaya çıkmasına katkıda bulunmuşlardı.

Fransız Devriminin Düşünsel Kökenleri

Aydınlanma çağı (XVIII. yy.), eleştirici düşünceyi uyandırarak bütün alanlarda otorite ve geleneğin yerine akıl ilkelerini getirmiş, Diderot’nun EncycJopedie’si (Ansiklopedi) bunun bir simgesi olmuştu. Montesquieu, parlamentolara, despotluğa karşı kullanacakları gerekçeleri sağladı; Voltaire dine ve gericiliğe saldırırken siyasette tutuculuğu elden bırakmadı ve halka en küçük iktidar kırıntısı bile vermeyi düşünmedi; Rousseau’ysa tersine,küçük burjuvazinin özlemlerini dile getirdi. Fizyokratlara gelince, mülkiyet hakkını ve mülk sahiplerinin siyasal üstünlüğünü belirterek büyük etki yarattılar. Felsefi propaganda (despotluk ve gericilik düşmanlığı, Kilise’nin sıkıca devlete bağımlı kılınması, siyasal ve iktisadi liberalizmin yüceltilmesi) Louis XVI döneminde, kahvelerde, Salonlarda, her türlü dernekte, mason localarında, vb. yerlerde yayılıyordu. Felsefecilerin düşüncelerinden büyük ölçüde etkilenen, sınıf bilinci, soyluların tepkisiyle güçlenen ve iktisadi etkisiyle siyasal etkisi arasındaki farkın büyüdüğünü gören burjuvazi, Fransa’nın siyasal dönüşümünde temel bir rol oynayabileceğini düşünmekteydi. Bununla birlikte, halka bir güç kazandırma tehlikesi taşıyan bir devrim istemiyor, bu gücün kendi hakkı olduğunu ileri sürüyordu.

Camille desmoulins

Camille desmoulins

Eski Rejimin Bunalımı

Louis XVI mutlak bir kraldı. Kendini Tanrı’nın seçtiği kişi olarak görüyor, yalnızca Tanrıya hesap vereceğine inanıyor ve dokunulmaz, kutsal kişiliğinde bütün güçleri topluyordu. Gerçekte, kral, parlamentoların elde etmiş olduğu siyasal hakları dikkate almak zorundaydı. Parlamentolar yasaların tescilini reddederek krala karşı çıkmaktan çekinmiyorlardı. Louis XVI tahta çıkınca, ortalığı yatıştırmak amacıyla, eski parlamentoları toplantıya çağırdı; bunun sonucunda da kral ile parlamentolar arasındaki çatışma yeniden başladı. Mali sistemse haksızlıklarla doluydu: Dolaysız vergileri ödeyenler en yoksul kişilerdi, dolaylı vergilerin düzenlenmesi,bu işten büyük kazanç sağlayan vergi kesenekçilerine bırakılmıştı. Ağır vergiler toplanmasına karşın monarşi, savurganlık, kötü yönetim, saray masrafları ve Amerika Bağımsızlık savaşı nedeniyle ortaya çıkan gerçek bir mali sıkıntı içine düşmüştü. Açığı kapatmanın en kolay yolu olarak görülen borçlanma son derece kötüye kullanılıyordu: Kısaca, mali bunalım Fransız Devrimi’nin başlamasında belirleyici bir etken oldu.

Marat

Marat

Büyük soylulara verilen ödüllerle daha da büyüyen bütçe açığı, vergilerin artırılmasıyla kapatılamazdı, vergiler de ödeyenler açısından o kadar ağırdı ki daha fazla yükseltilemezdi. Geriye bir tek çözüm yolu kalıyordu: Vergi eşitliğini getirerek bütün ulustan vergi toplamak. Maliyeci Necker, borçlanma yoluna başvurduktan sonra bu sonuca varmıştı. 1783’te maliye genel müfettişi olan Calonne, borçlanmalarla açığı büyüttükten sonra birçok önlem aldı. Parlamentolara güvenemeyen Calonne, reformlarını onaylatmak için,kendisi tarafından seçilmiş olan ileri gelen kişilerin oluşturduğu meclise yöneldi, ama başaramadı ve yerine 1787 Nisanında Toulouse başpiskoposu Lomenie de Brienne getirildi. Lomenie de Brienne, ister istemez Calonne’un tasarılarını yeniden ele aldı, aynı muhalefetle karşılaştı, ileri gelen kişilerin oluşturduğu meclisi dağıttı. Parlamento görevlileri uzaklaştırıldı, ama Brienne yargı aristokrasisi karşısında uzlaşmak zorunda kaldı. Parlamento yeniden toplantıya çağrıldı, ancak çalkantı da kesilmedi. Kral,parlamentoları şansölye Lamoignon reformuyla dağıtmayı denedi; parlamentonun muhalefeti, bütün krallıkta etkisini duyurmaya başladı; yüksek soyluların liberal kesimiyle büyük burjuvaziyi de sürükleyerek bölge meclislerindeki muhalefetle birleşti. Dijon, Toulouse, Pau, Rennes ve özellikle muhalefet hareketinin başına burjuvazinin geçtiği Dauphine’de ayaklanmalar başgösterdi. Her üç sınıfın da temsil edildiği Vizille meclisi (Temmuz 1788) etats generaux’nun (üç sınıfın temsilcilerinden oluşan genel meclis) bir denemesi oldu ve ulusal birliğin gerekliliğini ortaya koydu. Aristokrasiyle tiers etat’nın birleşmesi karşısında Brienne uzlaşmak zorunda kaldı: 8 Ağustos 1788’de, etats generaux’nun açılışını 1 Mayıs 1789 olarak belirledi. Mali durum iyice sarsılmış olduğu için Brienne istifa etti; yerine geçen Necker, Lamoignon’un reformundan vazgeçti, bu da parlamentoların yeniden güçlenmesine yol açtı. Kargaşaya 1788’deki iktisadi bunalım da eklendi.Burjuvazinin gelirlerinin azaldığı bir sırada yoksulluk ve açlık halk kitlelerini harekete geçirdi.

ETATS GENERAUX’LARDAN KRALLIĞIN DÜŞMESİNE

Etats generaux’nun toplantıya çağrılmasında her şey belirsizdi: Monarşi varlığını sürdürmenin bir yolunu bulmayı, aristokrasi etkisini güçlendirmeyi, burjuvazi hükümete etkin olarak katılmayı ve Fransız siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi düşünüyordu. Burjuvazi, yurttaşlık eşitliği, adli ve mali eşitlik, temel özgürlükler (özellikle iktisadi özgürlük) ve temsili bir hükümet istiyordu. Halksa daha iyi günler bekliyordu ve bunun için de öne ittiği burjuvaziye güveniyordu. Her üç sınıf, yasayı hazırlayacak, vergileri, adalet ve maliye reformunu, kişisel özgürlüklerle basın özgürlüğünü kabul edecek ulusal temsilcilerle bir meşruti monarşi isteme konusunda görüş birliğindeydiler, ama din adamları sınıfı vicdan özgürlüğüne, soylular sınıfıysa hakeşitliğine karşı çıkıyorlardı. Tiers etat’ysa, aşarın ve feodal hakların kaldırılmasıyla, tam bir yurttaşlık eşitliği istiyordu.
Bu saldırı karşısında,belirli bir planı bulunmayan kral ve Necker tiers etat’ nın temsilci sayısının iki katına çıkarılmasını kabul ettiler, ama oylama sorununa değinmediler. Geleneksel olarak oylama toplumsal sınıflara göre yapılıyordu ve her sınıfın tek oyu vardı. Oylama biçiminde hir değişiklik olmazsa,tiers etat temsilcilerinin sayısının iki kata çıkarılması hiçbir işe yaramayacaktı. Sorunun etats generaux açılır açılmaz ortaya, atılması gerekiyordu. Necker’in söylevi, reform bekleyen herkesi düş kırıklığına uğrattı: Monarşi tiers etat’ nın yanında yer almaya cesaret edememiş, ayrıcalıklı kişileri tam olarak destekleme yoluna da girmemişti. Kralın kuşkusuz paraya gereksinmesi vardı, ama kendisine sadık olan soyluları terk edemezdi.

Danton

Danton

ANAYASA YA DA TİERS ETAT’NIN BAŞARISI

Tiers etat’nın direnişi, ulusal meclise dönüşmesi, “jeu de paume” andı, kralın teslim olması ama yitirdiklerini yeniden elde etme denemeleri ve entrikaları, Necker’in görevden alınması, Paris halkının sahneye çıkmasına, ulusal muhafızların oluşmasına,,14 Temmuz 1789’da Bastille’nin alınmasına yol açtı. Böylece Fransız Devrimi başlamış oluyordu.

Mirabeau

Mirabeau

Bu sırada, “Büyük Korku”ya kapılan köylülerhemen ayaklandılar, şatolara saldırdılar. Köylülerin ayaklanması
ayrıcalıklı kişileri düşünmeye zorladı: 4 Ağustos 1789 gecesi bazı kişisel vergiler ve aşar kaldırıldı, ama hakların çoğunluğunun geri alınabileceği açıklandı. Köylülerin, hakların satın alınmasına karşı savaşımı, bunların 1793’te tümüyle kaldırılmasına kadar sürdü: Köylülerin savaşımı devrimin itici güçlerinden biri oldu. Temmuz 1789’da göç başladı. Kralın erkek kardeşi Artois kontu (ilerde Charles X adıyla tahta çıkacaktır) ilk kaçanlardan biri oldu. Aristokratların seçimi Louis XVI’nın seçimini de belirledi; aynı biçimde din adamlarıyla ilgili yurttaşlık yasasının Papa tarafından reddedilmesi, siyasal bir sarsıntıya yolaçan ciddi bir dinsel bunalım yarattı. Kralın karşı-devrim yanında yer alması, burjuvazinin edilgen yurttaşları siyasal yaşamdan uzaklaştıran, vergi ödeyenin seçmen olduğu bir sistemi benimsemesi, edilgen yurttaşların iktisadi bunalımın ağırlaşması karşısında kızgınlıkları, 1791 yazında çeşitli çelişkiler ortaya çıkardı; 20 Haziran 1791’de kral Varennes’e kaçtı, 17 Temmuzda Champ-de-Mars katliamı gerçekleşti. Meşruti monarşi geçici olarak kurtarılmıştı, ama Meclis de halkın güvenini yitirmişti.

YASAMA MECLİSİ YA DA KRALIN VETOLARI

Kurucu Meclis üyeleri 1791 Anayasasının ölümsüz olacağını sanıyorlardı, oysa Yasama Meclisi’nin ömrü yalnızca bir yıl sürdü (Ekim 1791-Eylül 1792). Kral ve ayrıcalıklı kişiler yalnızca yabancı orduların müdehalesine umut bağlıyorlardı. Son derece kötü bir siyaset uygulayan kral, Yasama Meclisi’nin boyun eğmeyen din adamlarına ve göç edenlere karşı kabul ettiği kararnameleri düzenli bir biçimde veto ediyordu; kayınbiraderi Avusturya imparatoru Leopold II ve Prusya kralı Friedrich-Wilhelm II ile bağlantı kurdu. Meclis’te büyük çoğunluk da savaştan yanaydı ama gerekçeleri birbirine ters düşüyordu: jakobenlep iç düşmanların maskesini indirmeyi ve bir “özgürlük seferi” ile devrimi komşu ülkelere yaymayı umuyorlardı; ılımlılarsa savaşın, halkın iktisadi ve siyasal isteklerini yatıştırabileceğine inanıyorlardı. Robespierre’se savaşa karşı çıkan tek kişiydi. 20 Nisan 1792’de ilan edilen savaş, hem Fransız ordusunun iyi hazırlanmış olmaması, hem de aristokrat subayların ve savaş planlarını AvusturyalIlara veren Kraliçe Marie-Antoinette’in ihanetleri nedeniyle kötü başladı. Bununla birlikte, kralın umutlarının tersine, savaş, krallığın yazgısını belirledi. Halk, Brunswick bildirisine, 10 Ağustos 1792’de Tuileries’yi alarak karşılık verdi, aynı gün Ulusal Konvansiyon’un toplantıya çağrılması kararlaştırıldı ve Konvansiyon ilk toplantısını 20 Eylül’de yaptı.

KONVANSİYON YA DA CUMHURİYET İN DOĞUŞU

Valmy zaferi (20 Eylül 1792) hem halk ordusunun zaferini, hem yabancı istilasının durmasını, hem de Cumhuriyet’in başlangıcını belirledi. Krallık, sankülotların darbeleri altında yıkılmıştı ama iktidardaki burjuvazi, yani Jirondenler, isteklerini (fiyatların denetimi, yurttaşlık haklarındaki eşitlik, genel bir orta hallilik içinde gelir eşitliği) karşılayabilecek miydi? Sankülotlar, dilekçe verdikleri komisyonlara ve Meclis’e müdahale ederek, Cumhuriyet düşmanlarına karşı “terör” önlemleri istemekteydiler. İsteklerini sonuçlandırmak için zor karşısında gerilemeyen sankülotlar, burjuvazinin çelişkilerini ortaya çıkardılar. Konvansiyon’un jirondenleri için devrim gerçekten tamamlanmıştı. Şimdi artık yapılması gereken, sankülotlara karşı özgürlüğü ve mülkiyeti savunmaktı. Böyle olunca da, karşı devrimin nesnel müttefiki haline geliyorlardı. İktisadi bunalıma, Vendee ayaklanmasına, Valmy kahramanı general Dumouriez’nin ihanetinin büyük ölçüde neden olduğu düşman saldırısına karşı koyamayan Jirondenler, yeni bir halk ayaklanmasıyla alaşağı edilerek yerlerini “Montanyarlar’a (Dağlılar) bıraktılar.

MONTANYAR KONVANSİYONU

Roberspierre, Saint-just, Carnot, Danton burjuvaydılar ama, işi malları paylaşmaya kadar götürmemeye kararlı olsalar bile, devrimin düşmanlarına ancak halka dayanarak karşı koyabileceklerini anlamışlardı. Bu anlayışın sonucunda da Halk Kurtuluş Komitesi hükümeti kuruldu, Devrim Mahkemesi etkili olmaya başladı, Terör döneminde etkili önlemler alındı, azami fiyat ve ücret yasası ile kuşkulular yasası çıkarıldı, jirondenlerin “ihaneti”nin yarattığı durum karşısında, bir yandan yenmek için, bir yandan da halkın öç almasını engellemek için örnek önlemler almak gerekiyordu. Ordu yararına olağanüstü bir çaba gösterildi: Kitle halinde askere almalarla asker sayısı artırıldı; bilginlerin yetenekleri kullanılarak yoğun silah, cephane ve teçhizat üretildi; subaylar yenilendi, yeni askerler eskilerle bütünleştirildi. Öte yandan, dinsel törenlerin yerlerini laik törenlere bıraktığı görüldü. Bununla birlikte, özellikle kırsal kesimde, kitle halinde askere almaya eklenen din sorunu, feodal hakların tümüyle ve kesin olarak kaldırılmasıyla ilgili istekleri de sonuçlanınca, köylülerin devrimden kopmasına neden oldu. Paris’te bile, Danton ve Camille Desmoulins çevresinde toplanan endüljanlar (bağışlayıcılar), askeri başarıların, liberalleşmenin başlamasına olanak sağlayacağını ummaktaydılar. Buna karşı, jacques Roux ve Hebert’in yönettiği anrajeler (kudurganlar), “ekmek, özgürlük ve eşitliği sağlamak” için Terörün güçlendirilmesini istiyorlardı. Bu iki uç arasında gidip gelen Robespierre önce hebertçileri (Mart 1794), sonra endüljanları (Nisan 1794) cezalandırdı. Bunun sonucunda Terör dönemi giderek şiddetlendi, sankülotlar yararına önlemler alındı. Ama, Fleurus zaferinden sonra (26 Haziran 1794), sınırlardaki bütün tehlikeler giderilince, Meclis’teki burjuva çoğunluk Montanyarların düşmesine karar verdi. 9 Thermidor yıl Il’de (27 Temmuz 1794) ılımlı Konvansiyon üyeleri ile yolsuzluklarının patlak vereceğinden korkan bazı Montanyarların birleşmesi, Robespierre’in ve dostlarının düşmesine yol açtı. Yöneticileri martta idam edilmiş olan sankülotlar hiçbir şey yapamadılar.

SİYASETTE KARARLILIK ARAYAN BURJUVAZİ

“Thermidor” Konvansiyonu özellikle bir tepki dönemi oldu: Montanyarların boynu vuruldu, kuşkulular özgürlüklerine kavuştular, göç etmiş olan bazı kişiler geri döndüler, din özgürlüğü tanındı, azami fiyat kaldırıldı (bunun sonucu fiyatlar başdöndürücü biçimde yükseldi), vb. Bütün Güneydoğuda kralcılar başkaldırırken, sankülotların da gösterileri bastırılıyordu. Bir kralcı isyanını bastırmak için, Barras, jakobenci görüşleriyle tanınan genç general Bonapart’a başvurmak zorunda kaldı.

Gerçekten de, burjuvazinin çok sakınımlı olması gerekiyordu: Bir yandan kralcıların güç kazanmasını önlemek, öte yandan da sankülotlardan sakınmak zorundaydı. Ekim 1795’te Konvansiyonun yerini alan Direktuvar, jakobenlerin çeşitli eylemlerine (Babeuf’ün eylemleri bunlardan birisiydi) ve kralcılara karşı bir savaşımla kendini gösterdi. Hükümet darbeleri birbirini izledi; sonuç olarak galip generallerin, özellikle Bonapart’ın gücü arttı.

Öte yandan, 1799 yazı da güç bir yaz oldu: Hükümet darbesi girişimlerinin yanı sıra askeri başarısızlıklar birbirini kovaladı. Burjuvazi için, kendi iktidarını sağlamlaştıracak bir Anayasa değişikliği zorunluğu doğdu. Mısır’dan çarçabuk dönen Bonapart ile Sieyes arasındaki görüşmeler 18 brumaire yıl VIII (9 Kasım 1799) darbesiyle sonuçlandı. Kararlı bir siyaset arayışında olan burjuvazi, kendisine bir efendi bulmuştu. Konsüllük, bazen devrimin son dönemi olarak değerlendirilmiş de olsa, devrim tamamlanmıştı.

Fransız Devriminin Sonuçları

İktisadi ve toplumsal düzlemde önemli bir servet aktarımı gerçekleşti: Loncaların kaldırılması, iktisadi özgürlük, artık önünde kendisini bağlayan engeller kalmayan burjuvaziye yarar sağladı. Burjuvazi, ulusal varlıkları satın alarak iyice zenginleşti. Ayrıcalıklı iki sınıftan en çok etkilenen, din adamları sınıfı oldu. Aşar kaynaklarını ve bütün topraklarını yitiren bu sınıf, hıristiyanlıktan arınma ülkeyi büyük ölçüde etkilediyse de, saygınlığının bir bölümünü korudu. Bonapart da din adamları sınıfını kendisine bağlamanın yollarını araştırdı.

Soylular sınıfı bütün ayrıcalıklarını yitirmişti. İnsan Hakları Bildirisi’nde de belirlendiği gibi, insanların artık özgür ve eşit doğdukları kabul ediliyordu. Her çeşit feodalite ve senyörlük hakkı yürürlükten kaldırılıp, göç edenlerin mallarının bir bölümü satıldı, hukuksal hükümler birçok soyluya topraklarını el altından yeniden satın alma olanağı tanımaktaydı. Varlıklı köylüler devrimden hoşnuttular. Feodalite ve senyörlük haklarının yürürlükten kaldırılması, ulusal malları satın alma olanağı söz konusu köylüleri zenginleştirdi ve onları mülk sahibi bir sınıf haline getirdi. Ödeme olanaksızlığı içinde olduklarından toprak satın alamayan, tarımdaki gelişmenin (ortak malların bölüşülmesi, serbest otlak hakkının kaldırılması) kurbanı olan gündelikçilerin durumu iyileşmedi.

Kentlerde yaşayan işçilerin de durumu aynıydı. Yönetimsel açıdan Fransa dönüşüm geçirmişti, idare bölgeleri illerin yerini aldı. Memurlukların satın alınması yolu kaldırıldı, yargı sistemiyle ağırlık ve uzunluk ölçüleri sistemi yenileştirildi. Askere yazma usulü, bir halk ordusu yarattı, bir eğitim siyaseti uygulanmaya başlandı. Ama en açık değişiklikler siyasal alanda gerçekleşti. Fransızların hakları, en başta da özgürlük ve mülkiyet hakkı, artık ya doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla Fransız halkının kabul ettiği bir anayasaya dayanıyordu. Bu, hükümeti ulusa bağlayan gerçek bir sözleşmeydi. Burjuvazi aynı zamanda siyasal alanda da zafer kazanmıştı: jirondenler saf dışı edildikten sonra, burjuvazi durumu kendi yararına çevirmeyi başardı; eşitlik ilkesinin zararına vergi ödemeye bağlı oy hakkı burjuvaziye siyasal üstünlük sağladı. Bonapart da iktidarı elinde tutabilmek için bu sınıfa dayandı.

Burjuvazinin yarattığı ve özellikle burjuvaziye yarar sağlayan Fransız Devrimi, 1688 İngiliz Devrimi’nden çok farklı oldu. Halk kitlelerinin (işçi ve köylü) yenilmiş de olsalar olaya katılması, Fransız Devrimi’ne daha değişik bir boyut kazandırdı. Feodal sistemin yıkılması, köylülerin ve toprağın özgür kılınması, sürekli eşitlik sonucu Fransız Devrimi çeşitli ülkelere örnek oldu, Fransa’nın ele geçirdiği ülkelere yayılan devrimci ilkeler özellikle XIX. yy. Avrupası’ndaki büyük çalkantıları hazırladı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.