Hristiyanlık Nedir? Nerede ve Nasıl Doğdu ve Mezheplere Bölündü? Günümüzden yaklaşık 1900 yıl önce Nâsıralı Isa (Jesus) tarafından kurulan, tarihi geliş bakımından ikinci tek tanrılı din. İsa tarafından, Yahudi dininden sonra ve ondan ayrı olarak kurulan Hristiyanlığın temelleri, Filistin yakınlarındaki Çelil bölgesinde, Kefernahum civarında bulunan bir tepede yaptığı konuşma ile ortaya atılmıştır. Bu konuşmaya, Hristiyanlık tarihinde “Dağda Verilen Öğüt” adı verilmiştir.
İsa, halkın büyük bir beklentisine cevap getirircesine ortaya çıkmıştı. Çünkü, M.Ö. 63 yılında Pompe’nin komutasındaki Roma Iejiyonları Suriye’yi ele geçirip Filistin’e girmiş ve böylece Yahudi krallığının bağımsızlığı son bulmuştu. Yahudi ülkesi, Roma Imparatorluğu’nun hâkimiyeti altına girince, halk arasında Tanrı devleti ve kurtarıcı Mesih inancının güçlenmesi ve yayılmasına yol açtı. Halk, boşluktan ve ümitsizlikten kurtulmak için bu inanca dört elle sarıldığı bir sırada İsa (Jesus) geldi.
İsa Yahudi okulunda okumuş ve din eğitiminin etkisi altında kalmıştı. Kişiliği ve iyilikseverliği ile çevresinde saygı duyulan bir kişiliğe sahipti. Otuz yaşındayken çölde düşünceye dalmakla geçen uzun bir yalnızlık (inzivâ) döneminden sonra, Kefernahum adındaki küçük bir balıkçı kasabasına yerleşti. Düşüncelerini burada yaymaya başladı ve Yahudi Haham örgütünün nüfuz ve etkilerini zayıflatacak kadar etkili oldu. Etrafında kendisine inanan veya inanmak maksadıyla konuşmalarını dinlemeye koşan bir Yahudi topluluğu oluştu. İsa, düşünceleriyle, özet olarak, Musa ve diğer peygamberlerin öğretilerini yıkmakla alâkası bulunmadığını, aksine onla ül eserlerini pekiştirmek için Tanrı tarafından gönderildiğini iler: sürerek güven sağlıyor, insanların kardeş oldukları görüşüne dayanan evrensel bir düşünceyi dite getiriyordu. Buna göre, insanlar ancak sevgi yoluyla birbirlerine bağlanabilirlerdi. Sevmek için eşitlik şarttı. Eşitlik varlıkla sağlanamayacağı için yoksulluktaydı ve ancak yoksulların Tanrı katma ulaşabilmeleri mümkündü. Bu öğretiler Haham örgütünün, sadece yetkisini ortadan kaldırmakla kalmıyor, tümden ortadan kalkma tehlikesini de getiriyordu. Özellikle bu husus, Kudüs’teki Roma otoritelerine ihbarlarda bulunulmasına yol açtı. İhbarlar da Roma otoritelerinin tüylerini diken diken edecek hususlar ete alınıyordu. Sonunda, İsa’nın Roma güvenlik güçleri tarafından yargılanmasını sağlayacak gerekçeler hazırlandı: İsa, halkı kışkırttığı, kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle adalet mercilerinin karşısına çıkarıldı. Yargılanıp ölüm cezasına çarptırıldı. Ölüm cezasının çarmıha gerilmek suretiyle infazı, sonraki çağlarda haçın sembolleştirilmesine yol açacak, infaz sahnesi ise sayısız sanat eserlerinde yer alacaktı.
İsa’nın çarmıha gerilmesi olayından sonra, onun öğretilerini benimsemiş olanlar Aziz Petrus’ün ruhani yönetiminde Galile’de bir araya geldiler. Fakat bu topluluk Antakya’ya sürüldü. Antakyalı putperestler İsa’nın öğretilerini benimseyen bu topluluğa Hıristiyan adını verdiler ve bu adlandırma sürüp gitti.
Kudüs Yahudileri ve Romalılar bu yeni dinin yayılmaması için ellerinden geleni yapmaktan geri kalmadılar. Fakat, çağın içinde bulunduğu bunalım ve karışıklıklar tam bir yayılma imkanı hazırladığından Kudüs Yahudilerinin ve R . împaratorluğu’nun engellemeleriyle resmi müdaheieleri Hıristiyanlığın yayılmasını önleyemedi. Önlemek bir yana, İsa’nın bir başka yoldaşı Aziz-Paulus, hararetli konuşmalarıyla Yahudi kolonileri ara sında din değiştirerek Hristiyanlığı tercih olaylarına yol açıyordu. Bunun başlıca sebeplerinden biri Hıristiyanlığın Yahudi âyin ve zorunluluklarına karşın sadeliği temsil etmesi, bir diğer sebep de ekonomik güçlükler ve halkın aradığı adaleti Hıristiyanlık’ta bulacağına kanaat getirmesiydi. Ne olursa olsun, gelecek hayatta toplumsal eşitliğin gerçekleşeceği inancını vermek, insanlık için acılara katlanıldığı inancını yüreklere yerleştirmek büyük bir umut ve teselli kaynağı oluşturuyordu.
Bu arada Aziz Paulus büyük bir teşebbüse geçerek Hıristiyanlığı, düşmanı olan Roma’nın seçkinleri ve aydınları aracılığıyla, tam kalbine yerleştirmeye çalıştı. Aziz Paulus bu teşebbüsünde büyük bir güçlükle karşılaşmadı. Yeni bir dünya görüşü, yeni bir anlayış getiren Hıristiyanlık, dönemin kapanıklığı, biteviyeliği ve yeknasaklığından bıkkınlık getirmiş seçkinlerle aydınlar tarafından çabucak benimsendi. Bu durum Roma’yı kendi inançları ve otoritesinin zaafa uğraması ihtimali bakımından dehşete düşürmekte gecikmedi. Neron’un imparatorluğu döneminde Hıristiyanların topluca katledilmeleri, korkunun, dehşetin genişliği hakkında bir fikir vermektedir. Ne var ki, bu katliamlar da Hıristiyanlığın yayılmasını önlemekte hemen hiçbir işe yaramadı. Yeni yayılma alanları, yeni ülkeler açılmıştı. Böylece, Hıristiyanlık, Ispanya’da dikkate değer bir karşılanışla benimsendi. Oradan Afrika’ya geçerek yayıldı. Güçlü bir kolu Yunanistan’ı içine alarak Makedonya ve Balkanlar’ın kapılarına doğru uzandı. Fakat. Hristiyanlığın en başarılarından biri, kendisine karşı sürekli düşmanca davranmış Roma’da tesirini arttırması, seçkinler, aydınlar, yönetici sınıf arasında yayılması, hatta sahiplenilmesiydi.
Aziz Paulus’un ölümünden yüzyıl sonra Hristiyanlığın kutsal yazıları bir kitapta toplandı ve böylece İncil meydana gelmiş oldu. Hristiyanlığın Roma’da idareci sınıfla aydın kimseler tarafından benimsenmesinden sonra Aziz Petrus’un dini yorumunu kabul eden Hristiyanların oluşturdukları Katolikler, büyük bağışlarla zenginleştiler. Katolikliğin yaygın bir biçimde kabul edilmesi, Hristiyanlığın Roma için büyük bir tehlike oluşturduğu düşüncesini de zihinlerden söküp attı. Aydınların ve üst sınıfların Hristiyanlık içinde inançla yer almalarının yararı bundan da ibaret kalmadı. Bunlar, getirdikleri yorumlar ve görüşlerle Hristiyan ilâhiyatımn gelişmesini de sağladılar. Toplum içinde örgütlenmede de bunların yardımları büyük oldu. Hristiyan toplulukları bir varlık hiyerarşisine götürerek başkanlık, piskoposluk, metropolitlik gibi görevleri de üstlendiler. Bu aydınlar ve idareciler, imparatorluğun yönetimiyle Hıristiyanlığı neredeyse özdeşleştirme durumuna kadar getirdiler. Bundan kârlı çıkan, şüphesiz Hıristiyanlık oldu.
M.S. 312 yılında Roma İmparatoru Konstantin, Hristiyanlığı resmen tanıdı ve kabul etti. İmparator 337 yılında öldüğünde kilise devletin içine yerleşmişti ve büyük bir servetin sahibi bulunuyordu ki, bu her iki durumun da sadece bir çeyrek yüzyıl zarfında gerçekleştirildiğini kimse iddia edemezdi. Nitekim, M.S. 457 yılında Doğu Roma lmparatorluğu’na tacını başpiskopos giydiriyordu.
Hristiyanlığın Bölünmesi Nasıl oldu?
M.S. 1054 yılında Hristiyanlık ikiye bölünüverdi. Başında Papa’nın bulunduğu Katolik kilisesinin karşısında, rakip görüntüsü vermekten hiç endişe duymadan Ortodokslar ve Doğu kilisesi yer alıyordu. Katolik kilisesinin XIII. ve XIV. yüzyıllarda en güçlü dönemini yaşadığı görüşü doğrudur. Çünkü kilise, İsa’nın öğretileri dışında, hatta onlarla çelişki halinde, dünyevilik ve cismanilik iddialarıyla Haçlı orduları kurmakta önayak olmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesiyle Ortodoks kilisesi ancak bu büyük padişahın dini müsamahasıyla ayakta kalabilmiş, fakat devlet dayanağından yoksun kalmıştır. XVI. yüzyılın ilk yarısında Martin Luther’in öncülüğünde ortaya çıkan protestanlar, dinde reformu gerçekleştirmişler, bu da adlarının protestocu olmasından anlaşılacağı gibi, bazı papaların koydukları bidatlara “itiraz”dan ve Incil’in milli dillere çevrilmesini sağlamaktan ibaret kalmış, yani Katolikliğin gücüne bir zarar verememekle beraber, yine de kilise niteliğinde kuruluşunu sağlayabilmiştir. İçinde bulunduğumuz çağda Hristiyan mezhepleri arasında yeniden birleşme, -evvelce de konsillerde denenmiştir- teşebbüsleriyle karşılaşılmıştır. 1948 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra toplanan Dünya Kiliseler Konseyi ve onu izleyen 1964 yılındaki Katolik ve Ortodoks kiliseleri başkanlannın Kudüs’teki buluşması ağır gidilmekle beraber esaslı bir eğilimin varlığını belirtmektedirler.
Hristiyanlığın kutsal kitabı Incil’dir. Ana kuralı ise “teslis”tir. Teslis, yani üçleme, baba-oğul-kutsal ruh biçiminde birleşerek bir “teklik” oluşturmaktadır. Büyük filozoflar “teslis”in kabul edilmesini “aklın skandali” olarak kabul etmektedirler. İsa’nın İnsan-Tanrı sayılmasını akla karşı çıkmak saydıkları için böyle düşünmektedirler. Zaten Hristiyanlığın bir felsefe disiplini içinde ele alınması teşebbüsleri de bir netice vermemiştir ve bir ilahiyat konusu olarak kalmıştır.
Katolik kilisesi bugün Vatikan devleti olarak eski günlerini küçük ölçüde de olsa sürdürmektedir. San Pasifika adlı bir bankası da vardır ve hesaplarının sırrına ermek pek kolay olmamakla beraber, bu bankanın gelirin yerinde olduğu söylenmektedir. Vatikan ayrıca pek çok büyük ticari teşebbüse ortaktır. Papa ruhani bir başkan, yani “ekiimenik lider” olduğu gibi, Vatikan devletinin de başıdır.
Günah çıkarmak Katolikliğin başlıca ilkelerindendir. Din adamları evlenemezler. Bu mezhepte boşanma yoktur. Hristiyanlar İsa’nın doğumunu yeni bir çağın başlangıcı olarak saymışlardır ve Milâdi takvim böylece meydana gelmiştir. Hristiyanlar her yıl 25 Aralık gününü, “Noel”, yani İsa’nın doğum günü sayarak kutlamaktadırlar.
Son Yorumlar