İ.Ö. V.yy’ın ikinci yarısından yaklaşık İsa’nın doğduğu yıla kadar süren çağ (İkinci Demir devri de denir). Hallstatt çağını (ya da Birinci Demir devri) izleyen La Tene devri aşağı yukarı, önce Orta Avrupa’da yerleşmiş, daha sonra da Avrupa’nın doğusuna ve batısına yayılmış bir Kelt halkının yaşadığı döneme denk düşer.
Germenler Ve Keltler
La Tene devrinin başlangıcıyla birlikte Kelt halklarıyla Germen halkları arasında da bir çatışma görülür; sonunda Germenler, İ.Ö. I. yy’da Keltleri Ren ırmağının batısına püskürtmüşlerdir. İ.Ö. IV. yy’ın başlarında, bir ara Roma’yı tehdit eden Keltler güçlü ve refah içinde yaşayan bir halktı ama çekişmeler hep vardı. Romalılar, özellikle de Galya’ya yerleşen tüccarlar bu çekişmelerden yararlanmayı bildiler. Giderek büyüyen Roma nüfuzuna karşı bir direniş örgütlendi; ne var ki, İ.Ö. 52’de Arvernilerin önderi Vercingetorâ’in Alesia’da teslim olmasıyla Galyalılarm bağımsızlığı sona erdi. Roma İmparatorluğu Batı ve Güney Avrupa’da egemenlik kurunca, Keltlerle Germenler arasındaki çatışmalar arttı. Bu çatışma, tarih çağlarında da sürdü.
Madenin İşlenmesi
Keltlerden ilk söz edenler, bunlara edebiyatlarında yer veren Yunanlılardır. Romalılar yaklaşık olarak günümüzdeki Fransa topraklarında oturan halkları Galyalılar olarak adlandırmışlardı. Kimberlerin istilaları, Galyalılan oppidumlavın (“tahkimli kentler”] sayısını artırmaya ve bunları güçlendirmeye yöneltti. Bu tahkimli yerler, nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu siyasal, ticari ve dinsel merkezler haline geldiler.Çok önemli olanlarından bazıları XIX. yy’dan bu yana çeşitli kazılara konu olmuştur: Augustodunum (günümüzde Autun) yakınındaki Aeduilerin başkenti Bibracte; Biturigeslerin başkenti Avaricum (günümüzde Bourges); Arvernilerin başkenti Gergovia.
Yenik düşen Galyalılar, yerle bir edilen oppidum larmı bırakıp, Roma anlayışına uygun olarak yapılmış yeni kentlere yerleşmek zorunda kaldılar: Sözgelimi, Bibracte yerine Autun. Demir metalürjisi, La Tene devrinin ortaya çıktığı Neuchâtel gölünün (İsviçre) doğu ucundaki La Tene’de oturan halklara, demir metalürjisi teknikleri daha az gelişmiş olan halklara karşı bir üstünlük sağladı. Bununla birlikte, maden filizleri temelde ilkel fırınlarda eritildiğinden, çok saf bir maden elde edilemiyordu; bu nedenle, madenin sıcak ya da soğuk olarak dövülmesi gene de önemli rol oynamaktaydı. Sivri ucuyla değil de keskin ağzıyla vurmak için yapılan uzun kılıçlar büyük bir titizlikle dövülüyordu; söz konusu kılıçların daha sert demirden yapılan keskin ağzı bir çeşit kaynakla kor haline getirilinceye kadar ısıtılıyordu. Gene demirden yapılan kılıç kınları ustaca bezeniyor, kılıç kınlarındaki pabuçların biçimleri döneme bağlı olarak çeşitlilik gösteriyordu. Kalkanlardan günümüze kadar yalnızca eli koruyan, şişkin, orta bölüm gelebilmiştir. Sivri tepeli ve oyma ya da kabartma süslerle bezenmiş zırhlı başlıklar, donanımı tamamlıyordu.
Mücevher Sanatı
Bunlara koşut olarak, tuncun işlenmesi de çok parlak bir sanayinin, yani mücevherciliğin doğmasına yol açtı. Bu alanda gerçekleştirilmiş olan parçalar arasında bileziklerin yanı sıra savaşçıların taktığı, bazen hareketli bölümlerden de oluşabilen madensel gerdanlıklar belirtilebilir; bunların genellikle insan masklarıyla bezenmiş çıkıntılarla son bulan boru biçimli ya da saçaklı saplan vardı. Bazen altından da yapılan bu gerdanlıklar ve bunlarla birlikte takılan bilezikler, özgün birer sanat yapıtı örneği sayılırlar. Giderek yılan, yumurta, vb. biçimli bilezikler çoğaldı, tokalar (süs iğneleri) yaygınlaştı; bunların en iyi işlenmiş olanları arasında, insan maskları biçiminde olanlar başlıca yeri tutarlar. Kadınların kullandığı zincir biçiminde, çok çeşitli kemerler vardı. Kemerlerin tokaları, hurma dalı biçimindeki bezeklerinin zenginliği ve düzeniyle (insan ve hayvan maskları) şaşırtıcı düzeydedir.
Keltler, mücevherlerini süslemede Akdeniz mercanlarından yararlanamadıkları için minelemeye yöneldiler. Keltlerden kalma cam bilezikler günümüzde bile canlılığım ve inceliğini korumaktadır.
Çömlekçilik Ve Heykelcilik
Seramik parçalan önce elle biçimlendirilmiş göbekli ya da köşeli bir görünümdeydi, ama kısa süre sonra, günlük yaşamda yaygın olan bu sanat yeni bir güç kazandı.Tunçtan ya da taştan yapılan heykellerin sayısı azdır ve oldukça geç dönemden kalmadırlar; ama bunlar, özgünlükleri, biçimlerinin çekiciliği, elips görünümlü olmalarıyla ilginç ürünlerdir. Başlıca örnekleri arasında kadın ve erkek dansçılar, yaban domuzları, Neuvyen Sullias geyiği (Loiret), Euffigneix tanrısı (Haute Marne), Roquepertuse mezarlığındaki iki başlı Hermes (Rhöne’un ağzında) sayılabilir.
Roma kolonlarının yerleşmesi dil, uygarlık ve dini (özellikle de kırsal kesimde) ortadan kaldırmadı ve Romalılara özgü birçok öğe (hatta iyice Romalılaşmış bazı yerleşme merkezlerinde bile) Galyalılaştı.
Son Yorumlar