Genel olarak belli bir toplumu oluşturan insanların yaşam tarzı olarak tanımlayabileceğimiz kültür sözcüğü birçok yazar ve araştırmacı tarafından uygarlık m eşanlamlısı olarak kullanılmış, ama birçok bilgin de, bu terime kesin bir anlam kazandırmaya çalışmıştır. Gerçekten de bazı bilginler, teknolojiyi, iktisatı ve toplumun yaşamasını sağlayan bütün etkinlikleri kapsayan maddesel kültür’ü, dini, mitleri, din törenlerim, sanaü,vb. kapsayan manevi kültür’den ayırt ederler.
Kültürsüz insan yoktur ve “doğa durumu”ndaki insan kavramı, felsefi bir varsayımdan başka şey değildir. Kültür, insanın bir toplum üyesi olarak özümlediği bütün öğeleri kapsar. Kültür insan edinci olarak evrenseldir, ama yerel ya da bölgesel belirişlerinin her biri benzersiz bir şey olarak görülebilir. Nitekim, birbirine özdeş iki kültürün bulunmadığı kanıtlanabilir.
Görünüşünün tersine, kültür sürekli ve belli değişikliklerden geçer. Kültür değişikliği, değişikliğin tutuculuğa oranla belirlenmesini sağlayarak, kültür kararlılığı sorununun bir bölümü olarak ele alınır. Hiç değişmeyen kültürler, ölmüş olan kültürlerdir. Değişmeler, gözümüzün önünde o kadar ağır gerçekleşir ki, bunları ancak, şimdiyi geçmişin karşısına dikerek algılayabiliriz.Kültür terimi, üç yüz yıl öncesine dayanır ve uygarlığa koşut bir gelişme gösterir. XVIII. yy’da Vauvenargues ve Voltaire, kültür sözcüğünü kullanmaya başlamışlardır.
Kültür kavramı, tarihten çok insanbilimde (antropoloji) kullanılmıştır ve kuramsal açıklamaların temelini oluşturur. Nitel bir kültür anlayışım yıkan ve kültürlerin çoğulluğunu ortaya koyan, etnoloji yöntemidir. 1900-1960 yılları arasında insanbilimde iki kültür kuramı egemen olmuştur:! .R.Benedict, M.Mead, A.Kroeber tarafından temsil edilen “kültür modelleri” kuramı; 2. A.R. Radcliffe Brown ve B. Malinowski tarafından temsil edilen “toplumsal yapılar” kuramı. Bunların birincisi kültür insanbilimi diye tanınır ve “kültürün ağır basan eğilimleri” üstünde önemle durur. Ruhbilimin, psikanalizin ve belli bir tarih felsefesinin etkisinde kalarak, insanlarda görülen belirimleri ve davranışlar üstünde yaptığı etkiyi inceleyerek bir kültürün temel özelliklerini ortaya çıkarmaya yönelir. Kurumlaşmış biçimleriyle davranışları, tavırları, inançları, kamları biçimlendiren davranış modellerini betimler. Bu okul, kültür göreliliği üstünde de durmuştur. Yani her kurallar sisteminin, bu sistemde yaşayan halk için geçerli olduğunu ileri sürer. Bazı Batılı toplumlar kendi yaşam tarzlarının bütün ötekilerden iyi olduğunu düşünmüşlerdir. İlkel halkların kültürleri, uzun süre, Avrupa – Amerika kültüründen çok daha aşağı bir şey olarak görülmüştü ve bu Batı’nm düşünsel tarihindeki gelişmelerin bir sonucuydu. Oysa, teknoloji alam bir yana, belli bir davranış biçiminin ötekinden daha üstün olduğunu, evrensel ölçütler üstünde temellendirmek çok güçtür.
İkinci kuram, yani “toplumsal yapılar” kuramı ya da toplumsal insanbillim ise,toplumu, işleyişini ve edimlerini ele alarak kavramaya yönelir. B. Malinowski, kültürün işlevsel olduğu ve çok iyi örgütlenmiş bir birim oluşturduğu üstünde önemle durmuştur.
İşlevselciliğin, her kültürü kapalı bir sistem gibi ele aldığı ve bundan ötürü tarihe karşı çıkan bir görüşe kapıldığı ileri sürülmüştür. “Bir kültür bilimi, tek tek kültürlerin oluşturduğu tamamlanmış bütünleri incelemekle yetinmemelidir. Bu bilim, toplumsal geleneğin bütün ayrıntılarım ortaya koymalı ve bu ayrıntıları ele alman kültürün ister içinde ister dışında olsun, gerçekliğin herhangi bir yamyla, anlam taşıyan bir bağıntı içine sokmalıdır” (R. Lowie).
Kültür alam, farklı olmalarına karşm, birtakım benzer ve karşılaştırılabilir kültür öğeleri taşıyan çok sayıda kavimin yer aldığı coğrafya bölgesi olarak tanımlanır. Etnologlar, kıtaları, kültür alanlarına ayırmışlardır ama çoğunlukla, temel olarak kabul edilen kültür özellikleri, raslantısal olarak belirlenmiştir.
A.L. Kroeber, kültür alanı kavramının gelişmesini tartışırken bu kavramın özellikle Amerika’ nın uzmanlaşmış etnologları tarafından geliştirildiğini ve bunun da, yazıları olmadığı için tarihleri gerektiği gibi incelenemeyen kavimlerin törelerini farklılaştıracak bir tekniğe sahip olma gereksinmesinden doğduğunu göstermiştir.
Kültürün en önemli yanlarından biri, bireysel dağılımları belirlenebilen uyumsuz öğelerin, verilmiş temel bir kavramın farklı dile gelişlerinde bileşmeleridir. Yani her karmaşık biçim, incelenen halk tarafından her bir parçası temel olarak görülen bir bütün oluşturur. Uyumsuz da olsa bir karmaşık yapının her öğesi, temel düşünceye bağlı olarak bir bütünün oluşmasına katkıda bulunur.
Son Yorumlar