İskandinav sanatını oluşturan Danimarka, Norveç ve İsveç gibi üç ülkenin sanatı aşağı yukarı bütün Ortaçağ boyunca türdeş bir biçimde gelişmiştir. Türdeşlik gereği gerçek bir Baltık sanatından söz edilebilirse de, bu ortak kültür ve sanat birikimi üstünde yükselen, her ülkenin etkisinde kaldığı yabancı etkilerin farklılığından kaynaklanan bazı ulusal özellikleri ayırt etmek gerekir.
Mimarlık
Viking dönemi sonunda Norveç’te Hıristiyanlığın kabul edilmesiyle Avrupa dinsel mimarisi de benimsenmiş oldu.
Önce, bazilika planı ve roman üslubu Kuzey ülkelerinin özelliğini oluşturan ahşap yapılara uygulandı. Yaklaşık otuz kadar Norveç stavkirke’si (ağaçtan yapılmış kiliseler), günümüzde bu mimarinin özgünlüğüne tanıklık eder; daha geç dönemlerde yapılmış olan örnekler (Eidsborg, XIII. yy. ortası; Reinli, XIV. yy. başı) en eski yapıların (Urnes, 1050-1080; Haltdalen, Tröndelag, XII. yy’ın ilk yarısı; Hurum, Borgund, XII. yy. sonu) sadık birer kopyasıdır.
Kırsal kesimdeki stavkirkelere kısa süre sonra roman ya da gotik üslupta, taştan yapılan ve doğrudan doğruya anglonorman üslubundan esinlenmiş olan dinsel yapılar eklendi: Hamar Katedrali (1265’e doğru, yıkıntı halinde), Trondheim’deki Aziz Olav Katedrali (1140-1150), Stavanger’deki Aziz Svithun Katedrali (1130’a doğru,İngiliz kökenli piskopos Reinald tarafından kuruldu). İskandinavya’nın geri kalan kesimlerinde olduğu gibi Norveç’te de Cîteaux mezhebine özgü manastır mimarisi ilkeleri ağır basmıştır.
İsveç’te XI. yy’da başlayan Hıristiyanlığı benimseme hareketi, XII. yy’da da sürdü; buna bağlı olarak Alvastra ve Varnhem gibi Cîteaux manastırlarının yapımından başka kırsal kesimde çok sayıda küçük kilise yapıldı. Gotland adası bu tür yapılarla dolup taşmıştı; adanın merkezi olan Visby’deki ilgi çekici tahkimli sur (XIII. yy.) ve 1225 yılma doğru kurulmuş olan, günümüzde de ibadete açık bulunan Azize Maria Kilisesi ayakta kalabilmiş yapılardır.
Gotland kadar zengin olmamakla birlikte XIII. yy. İsveç’inde çok sayıda gotik üslupta büyük yapı vardı. Aralarından en ilgi çekici olanı da Linköping’teki Aziz-Petrus Katedrali’dir; gotik üsluptaki İsveç yapılarının çoğu gibi bu da eski bir roman kilisesinin temelleri üstüne kurulmuştur. Tuğladan olan Uppsala Katedrali’nin yapımında (1260’a doğru – 1435), özellikle de Paris’teki Notre-Dame Katedrali’ni anımsatan kesimlerinde, 1287’de İsveç’e bir yolculuk yapmış olan Fransız Etienne de Bonneuil’ün katkısı olmuştur. Ama bu yapı, XIX. yy’da onarılmış ve özgün sanat değerinden çok şey yitirmiştir.
İskandinavya’daki roman sanatının başyapıtı olan Lund başpiskoposluk kilisesinin yapımına 1080’de başlanmıştı; o tarihte Skane. Danimarka’ya bağlı bir eyaletti ve bütün İskandinav ülkelerinin gerçek dinsel merkezi olmak üzereydi. XI. ve XII. yy’larda Danimarka tümüyle, Baltık uygarlığının başlıca kültür merkeziydi. Viborg ve Ribe’de yapılmış olan roman üslubundaki öbür iki büyük katedralin yapım üslubu, Danimarka’daki Sakson ve Ren bölgesi mimarilerinin etkilerini de belirgin biçimde gözler önüne serer. Gotik sanat, Danimarka’da 1200 yılına doğru ortaya çıktı, ama var olan birçok yapı bu üsluba göre yenilenerek değişikliğe uğratıldığı halde, bu yeni üslupta yapılmış tapınaklara pek rastlanmaz. Gotik üslup her şeye karşın Roskilde (XII. yy. sonu) ve Odense’deki Sankt-Knud (XIII. yy.-XV.yy.) katedrallerinde uygulanmıştır.
Heykel ve Resim
Danimarka kralı Harald II Blaatand tarafından, Hıristiyanlığı benimsediği tarihin (960-970) anısına jelling’de (jutland) dikilmiş olan ve üstüne arabesk motifleri kazınmış bulunan büyük taş, Ringerike üslubu olarak adlandırılan üslupta (XI. yy’ın ilk yarısı) ya da Urnes üslubunda (XI. yy’ın ikinci yarısı), son olarak da Norveç stavkirke’levinin oymalı ahşaptan iç kapılarında ön roman heykel sanatının canlılığı gözler önüne serilmiştir. Lund Katedrali, İsveç bölgelerindeki kiliseler, Gotland’daki birçok küçük kilise ve jutland’daki (jylland) granitten yapılma kiliseler, oymalı kapılarındaki hayvan motifleri, sütun başlıkları, özellikle de vaftiz kurnalarıyla roman heykelciliğinin gelişmesini açık seçik bir biçimde ortaya koyar.
Roman heykel sanatının bir başka özelliği de, son derece özgün ve hemen hemen tümüyle Danimarka’ya özgü olan mihrap önlerindeki süslemelerdir. Libsjerg mihrabı (1175’e doğru) ve Sahi Kilisesi mihrabı (XIII. yy. başı) bu tür yapıtların en ilgi çekici örnekleridir. İskandinav ülkelerindeki roman süsleme örnekleri arasında ayrıca çok güzel mihrap arkalıkları, azizlerin ve Meryem’in heykelleri sayılabilir. İskandinav heykelciliğinin gotik üsluptaki başyapıtını, taştan yapılmış ve az sayıda olan,Norveç’teki Aziz Olav Katedrali’nin (Trondheim) batı cephesini süsleyen anıtsal heykeller oluşturur.
XII. yy’da Fransız tezhip sanatçılarının üslubundan büyük ölçüde etkilenen Norveçli ressamlar çok güzel mihrap arkalıkları ve eşsiz freskler (Al stavkirke’sinin koro yerinin tavanı, XIII. yy. sonu) yaptılar. İsveçli ressamlar da aynı dönemde, özellikle Germen-Bizans sanatından esinlenerek çok güzel tavan resimleri oluşturdular; bunlardan en ilgi çekici olanı XIII. yy’da Smaland’daki eski Dâdesjö Kilisesi’ni süslemek amacıyla gerçekleştirildi. Ortaçağ Danimarka resmi, önceleri Bizans üslubuna yaklaşırken, daha sonra Avrupa üslubunun evrimini izledi. XII. ve XIII. yy’larda büyük etkisi olan Batı Avrupa kültürü de yavaş yavaş yerini Baltık uygarlığının geleneklerine ve sanat anlayışına bıraktı.
Son Yorumlar