Bu Türk devletinde adı geçen kara güçlü kelimesinden gelmektedir. Orta Asya’da kurulan ilk Türk-İslâm devletidir. İslâm dininin ve İslâm kültürünün Orta Asya’da yayılmasında önemli rol oynamışlardır. Bu dönemde yaşamış olan Kaşgarlı Mahmut özellikle Türk dili ve kültürünün tanıtılmasında önemli katkılarda bulunmuştur.
840’ta Uygur Devleti’nin Kırgızlar tarafından yıkılması üzerine Karluk Yabgusu, kendisini bozkırlar hâkiminin yasal varisi ilan ederek Karahanlılar Devleti’ni kurdu. Bu devlet, ikili teşkilat sistemine uygun olarak iki hakan yönetiminde iki kısma ayrıldı. Arslan Kara Han unvanını taşıyan doğu kısmının hâkimi büyük hakan, bütün Karahanlıların hükümdarı idi ve Kara Ordu’da yerleşmişti. Buğra Kara Han unvanını taşıyan batı kısmının hâkimi ise Talas’ta oturuyordu.
Ülkenin batı kısmını yöneten büyük hakanın yüksek hâkimiyetini tanımak kaydıyla hanedanın bir başka üyesi tarafından yönetiliyordu. İller, hanedana bağlı şehzadeler veya askeri valilerin idaresine veriliyordu.
Karahanlı hakanı Bilge Kül Kadir Han, İran’da kurulmuş olan Samanoğulları ile mücadele etmiştir. Onun iki oğlundan Arslan Han Bazır büyük hakan sıfatıyla Balasagun’dan, diğer oğlu Kadir Han Oğulcak ise Talas’tan devleti idare ettiler. Samaniler, 893 yılında Talas’ı ele geçirdiler. Bu durum karşısında Oğulcak Han, merkezi Kaşgar’a naklederek Samanoğulları egemenliği altındaki bölgelere akın düzenlemeye başladı.
Satuk Buğra Han, Karahanlılara sığınmış olan Ebu Nasr adlı Samani şehzadesi ile karşılaşır. Aralarında dostluk oluşur. Bu dostluk sonucunda İslam dinini benimser. Satuk Buğra Han, amcasına karşı taht mücadelesini kazandıktan sonra İslamiyeti, resmi din olarak kabul etmiştir.
Bu olay, Batı Karahanlıların durumunu değiştirmiştir. Satuk Buğra, adını Abdülkerim olarak değiştirmiştir (945). Bu tarihten itibaren Doğu Karahanlılara karşı mücadele ederken etrafındaki Müslüman gönüllülerden yararlanmıştır.
Saltuk Buğra Han’ın hükümdar olmasından sonra Karahanlı Devleti, İslam devleti özelliği kazanmıştır. Gaznelilerle ortak hareket eden Karahanlılar, 999 yılında komşuları Samanoğulları Devleti’nin varlığına son verdiler. Bu devletin toprakları, Gazneliler ve Karahanlılar tarafından paylaşıldı. Maveraünnehir Karahanlılara, Horasan ise Gaznelilere kaldı.
Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra Selçuklu-Gazneli mücadelesine Karahanlılar da katıldı. Ancak taht kavgaları nedeniyle devlet 1042 yılında, Doğu Karahanlılar ve Batı Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrıldı. Başkenti Balasagun olan Doğu Karahanlı Devleti bir süre bağımsız yaşadıktan sonra Melikşah döneminde Büyük Selçuklulara bağlandı. Doğu Karahanlı Devleti, 1211 yılında da Karahitaylar tarafından yıkıldı.
Batı Karahanlı Devleti, önce Özkent’i daha sonra Semerkant’ı başkent yaptı. Batı Karahanlılar, Sultan Melikşah döneminde Selçuklu egemenliğine girmiştir. Selçukluların 1141 yılında yapılan Katvan Savaşı’nda Karahitaylara yenilmesi üzerine Batı Karahanlılar, bu defa da Karahitayların egemenliğine girdiler. Eski gücüne bir daha kavuşamayan Batı Karahanlı Devleti’ne Harzemşahlar 1212 yılında son vermişlerdir.
Kaşgarlı Mahmut
Kaşgarlı Mahmut’un doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir. Babası Hüseyin ibni Muhammed adlı Barsganlı bir beydir.
Hayatının önemli bir bölümünü Karahanlılar bölgesinde geçiren Kaşgarlı Mahmut, 1072-1077 yılları arasında Selçukluların egemenliğindeki Bağdat’ta yaşamıştır.
Kaşgarlı Mahmut, Türk illerinin birçoğunu dolaşmış, Türk kavimlerinin dillerini, tarihlerini, destanlarını, efsanelerini bir kitapta toplamıştır. Eserinde halk arasında yaşayan halk şiirlerinden, atasözlerinden örnekler vermiştir. Kaşgarlı Mahmut, Karahanlılar devri devlet teşkilatı ile saray ve halk hayatı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Türk milletinin dil, kültür ve medeniyet bakımından da zengin bir geçmişi olduğunu ortaya koymak, Türkçenin Arapçadan üstün bir dil olduğunu ispatlamak ve Araplara Türkçeyi öğretmek için Divanü Lügâti’t Türk adlı eserini yazmıştır. Türkçenin ilk sözlük ve dil bilgisi kitabı olan Divanü Lügâti’t Türk, Kaşgarlı Mahmut tarafından Bağdat’ta Abbasi Halifesi Ebulkasım Abdullah’a sunulmuştur.
Comments