Fransız yazarı (Besançon, 1802-Paris, 1885).
Öğrenimini Louis-le-Grand Lisesi’nde yapan Victor Marie Hugo, on beş yaşındayken Fransız Akademisi’nin şiir ödüllerinden birini kazandı. 1819’da, Abel ve Eugene adlı kardeşleriyle birlikte le Conservateur litteraire adlı bir dergi kurdu. Bu dönemde Katolik vemonarşistti.Louis XVIII Odes (Odlar, 1822) adlı şiir kitabı için Hugo’ya bir ödenek bağlattı. Hugo bu arada Adele Foucher’yle evlendi ve ondan beş çocuğu oldu. 1823’te, bir korku romanı olan Han d’İsland’ı, 1826’da Odes etBallades’ı (Odlar ve Baladlar), 1827’de Cromvrell ‘i yayımladı. Bir dram olan bu sonuncu yapıtın Önsöz‘ü, Hugo’nun romantizmin öncüsü olmasını sağladı.
Victor Hugo Edebiyat Alanında Ün Kazanmaya Başlaması
Hugo 1829’da Orientales’ı (Doğulular) yayımladı. Hemani’nin (1830) sahnelenmesi tartışmalara yol açınca, bütün dikkatleri üstünde topladı. Bundan sonraki on yılda (1830-1840), tarihsel bir roman [Notre Dame’nı Kamburu [Notre-Dame de Paris, 1831]), dramlar (Marion de Lorme, 1831; Le roi s’amuse [Kral Eğleniyor, 1832]; Marie Tudor, 1833; Ruy Blas. 1838) ve özellikle ustalığının daha da pekiştiği dört şiir kitabı (les Feuilles d’automne [Sonbahar Yaprakları, 1831]; les Chants du crepuscule [Şafak Türküleri, 1835]; les Voix interieurs [Gönülden Sesler, 1837]; les Rayons et les Ombres [Işınlar ve Gölgeler, 1840]) yazdı.
Victor Hugo Coşku Dolu Siyasal Yaşam
Hugo, 1841’de Fransız Akademisi’ne seçildi ve 184 5’ te Yüksek Meclis üyeliğine atandı. Gençliğinin kralcı Katolikliğinden, babasının hizmette bulunduğu Napolyon’a, tapınma derecesine kadar varan hayranlığa geçmişti. Bu sırada, cumhuriyetçi ve demokratik görüşlere yaklaştı. Ama Tuileries’ye kabul edildi ve 1848 Devrimi patlak verdiğinde bir naiplik kurarak rejimi kurtarmaya çalıştı, başarısızlığa uğrayınca cumhuriyetçilere katıldı. Kurucu Meclis’e ve Yasama Meclisi’ne üye seçildi; güzel konuşmaları ve insancıl görüşleriyle dikkati çekti. 2 Aralık 1851 hükümet darbesine cesaretle karşı çıktı ve sürgüne gitti. Önce Belçika’da bulundu, sonra Jersey’e geçti ve buradan sınır dışı edildi. Daha sonra Guernesey’de Hauteville House’da on beş yıl kaldı.
Victor Hugo Sürgün Yılları
Charles Vacquerie ile evlenmiş olan büyük kızı Leopoldine 1843 yılında, Sen ırmağında, Villequier yakınında kaza sonucu kocasıyla birlikte boğuldu. Bu facia, Victor Hugo üstünde derin etkiler bıraktı.
Sürgün yıllarında, birçok yapıt ortaya koydu. Daha 1831’de La Pente de la reverie adlı şiirinde kendini göstermiş olan görünmeyeni imgeleme yeteneğini geliştirdi. Ama önce, Napoleon IlI’e ve imparatorluğa duyduğu nefreti dile getiren kitapları yazdı: Napoleon-le-Petit (Küçük Napoleon, 1852) ve les Châtiments (Cezalar, 1853). Büyük yapıtlarım da aynı dönemde gerçekleştirdi: les Contemplations (Dalıp Gitmeler, 1856); la Leğende des siedes (Yüzyılların Efsanesi, 1859); Sefiller (les Miserables, 1862); Deniz İşçileri (les Travailleurs de la mer, 1866), l’Homme qui rit (Gülen Adam, 1869).
Victor Hugo Yaşlılık
İmparatorluğun 4 Eylül 1870’te yıkılması, Victor Hugo’ya Fransa’ya dönme olanağını sağladı ve Hugo Paris’e geldi, kuşatmayı yaşadı, Komün’ün yenilgiye uğradığım gördü. Bir ara sığındığı Brüksel’den sesini yükselterek, kuşatılmış komüncülere sığınma hakkı tanınmasını istedi. Belçika hükümeti de Hugo’yu sınır dışı etti. Bu arada, Hugo’nun yaşamı felaketlerle doluydu. Karısı 1868’de, oğlu Charles 1871’de, François-Victor da vereme tutularak 1873’te öldü. Yanında yalnızca juliette Drouet kalmıştı. Hugo, bütün bir ulusun hayranlığıyla çevrili olarak gittikçe yaşlanıyordu artık. Bazıları sürgünde yazılmış olan birkaç şiir kitabı daha yayımladı: l’An- nee terrible (Korkunç Yıl, 1872); l’Art d’etre grand-pere (Büyükbaba Olma Sanatı, 1877). Son olarak da bir roman yazdı: Quatre-vingt-treize (Doksan Üç, 1874). 1876’da senatör seçildi, Fransa’da 1882’de sekseninci doğum günü kutlandı; 1885’te öldüğünde Parisliler Hugo’ya görkemli bir cenaze töreni yaptılar.
Söz Ustalığı
Dinamizmle dolu olan Hugo’nun yapıtları, çeşitliliği ve yaratıcı gücüyle dikkati çeker. Bu yapıtlar arasmda, lirik, destansı ve yergi şiirleri, oyun, roman, deneme gibi- çeşitli türler yer alır.
Daha ilk şiir kitaplarında (Odes et Ballades [Odlar ve Baladlar, 1826]; Orientales [Doğulular, 1829]), bir söz ustalığı kendini gösterdi. Les Chants du Crepuscule’de (Şafak Türküleri, 1835), Napolyon’u ve yurt için ölenleri yücelten siyasal bir esiiılenme ağır basıyordu. Les voix interieures’de (Gönülden Sesler, 1837) önceki iki şiir kitabının temalarım derinleştirerek sundu: Bunlar, çocuklara duyulan sevgi, imparatorluk destanının yüceltilmesi ve felsefi düşlerdir. Victor Hugo’yu simgeleyen Olympio tipi de bu arada ortaya çıktı.
Her yeni kitapta, Hugo’nur esini zenginleşti ve ustalığı pekişti: les Rayons et les Ombres (Işınlar ve Gölgeler) belki de bunların en güzeliydi.
Les Contemplations (Dalıp Gitmeler, 1856) ise Hugo’nun dehasının tam anlamıyla serpilip geliştiğini gösterdi. Hugo’nun Les Chansons des rues et des bois (Sokak ve Orman Şarkıları,
1865) adlı yapıtı neşe dolu bir hayal- gücünü ve içten bir zevk düşkünlüğünü yansıttı. Aşağı yukarı aynı dönemde les Contemplations’u (Dalıp Gitmeler) ve La Leğende des siecles’i (Yüzyılların Efsanesi) de yazmış olması, dehasının olağanüstü zenginliğini ortaya koyar.
juvenal’in hayranı olan Hugo Agrippa d’Aubigne’in Les Tragicnıes’inden (Trajikler) sonra en güçlü yapıt olan les Châtiments’da (Cezalar) yergiyi büyük bir ustalıkla kullandı.
Victor Hugo Oyunları
Victor Hugo’nun oyunları, çeşitli eleştirilere yol açtı. Ruhsal irdelemelerinin zayıflığından, eyleme lirizm karıştırmasından söz edildi. Boyutlarından ötürü Cromwell (1827) sahnelenemedi ve Ruy Blas (1838), kişilerinin canlılığı ve olayların inanılabilirliğinden çok, lirik şiirlerin ve destansı parçaların güzelliğiyle değer kazandı. Çok uzun ve hayranlık verici destansı şiir Les Burgraves. Hugo’yu tiyatrodan uzaklaştıran bir başarısızlık oldu.
Tarihsel Romandan Toplumsal Romana Geçiş
Hugo’nun daha çok yüreğe ve hayalgücüne seslenen romanları, özellikle insancıl görüşleri dile getirir. Bu yapıtlar, törelerin gerçekçi bir biçimde canlandırılması, kişilerin derinlemesine incelenmesi ve ruhbilimsel irdelemeler bakımından değer taşımazlar. Çünkü bunlarda, hayalgücü, gözleme oranla daha ağır basmaktadır. Hugo’ nun kişileri, inanılması güç tipler ve simgelerdir. Ama Hugo’nun güçlü yaratıcılığı, renkli tablolar çizmesini, kalabalıkları canlandırmasını, eşyaya ruh kazandırmasını, bunu da çekici, zengin ve uyumlu bir dille yapmasını sağlar. Bugjargal (1820) ve Han d’îslande (1823) gibi ilk yapıtlarında romantizm ağır basar. Notre-Dame’nı Kamburuysa, Hugo’ya özgü tarihsel romanın en iyi örneğidir. Olay, Ortaçağ’ın kalıplaşmış ortamı içinde geçen bir melodramdır: Kahramanlarıysa, yakışıklı yüzbaşı Phoebus Châteaupers’e âşık olan güzel çingene kızı Esmeralda, ruhsal açıdan bir canavar olan uğursuz Claude Frollo ve hassas yürekli ama çarpık bedeninin acısı içinde kıvranan Quasimodo’dur. Tutkuların boşanması, adam öldürmeler, çılgınlık, işkence, darağacı, serseri dilencilerin Notre-Dame’a saldırması, bütün bunlar yapay şeyler olarak görülebilir, ama yapıtın temel kişisi sayılan katedral çevresinde XV. yy. Paris yaşamını dile getiren betimlemelerin yüceliği, okuru her zaman etkiler. Hugo, Sefiller ‘de (Les Miserables) “bütün destanları,yüce ve son biçimini almış bir destanda eritmeyi”, yani “kötülükten iyiliğe, haksızlıktan haklılığa, düzmeceden gerçeğe, çürümüşlükten yaşama, hayvanlıktan göreve, cehennemden cennete, hiçlikten Tanrı’ya yönelişi” canlandırmayı amaçladığını açıklar.
Okyanusun ve insanoğlunun kör doğa güçlerine karşı yaptığı savaşın görkemli bir biçimde dile getirildiği Deniz İşçilerinde (Les Travailleurs de la mer, 1866), aşk ve fedakârlık temaları ağır basar. L ‘Homme qui rit (Gülen Adam, 1869) ise olağanüstü bir yapıttır. Hugo bu yapıtı, abartmalı bir veriden hareket ederek gerçekleştirmiştir. Uçsuz bucaksız hayalgücü inanılabilirliğin sınırlarını aştığı zaman bile Hugo, konusuna ilişkin zengin bilgilere dayamr. Sağlam bir biçimde kurulmuş olan son romanı Quatre-vingt- treize (Doksan Üç), Fransız Devrimi ve Vendee savaşı çerçevesi içinde canlı kişileri gözümüzün önüne serer.
Victor Hugo Çok Yönlü Bir Deha
Victor Hugo’nun temel yetisi, şaşırtıcı bir sözsel ve ritmik ustalığa dayanan güçlü ve yaratıcı bir hayalgücüdür. Hugo, gerçekliği yakalayıp şaşmaz çizgilerle dile getiren bir yazardır.
Duyarlığı, yaşayan, seven, umut eden her şeye, özellikle, çocuklara, alçakgönüllülere,düşkün ve mutsuz kişilere yöneliktir. Hugo’nun düşüncesinde derin bir özgünlük yoktur; hatta şiir yapıtlarında, kimi kez özet halinde genel görüşler yer alır. Zekâsı, çözümleyici bir zekâ değildir. Ama buna karşılık, çok yönlü bir deha olduğu da söylenebilir. Kalabalıklara yol göstermek, büyük düşünceleri savunmak, büyük doğruları ileri sürmek için yazar. Üstünde her zaman tartışılmış ahlaksal, dinsel, toplumsal sorunları irdelemiştir. Bunlar, iyilik ve kötülük, Tanrı ve yaratış, ötedünya, insanlığın geleceği, aşk ve iyilik, sefalet ve kötülük, savaşım ve ilerleme gibi sorunlardır. Modern anlamda bilgin ve tarihçi olmamasına, eleştirel düşünüşten yoksun olmasına, çoğunlukla ölçüyü kaçırmasına karşın, ozanlığın ve sanatçılığın en yüce niteliklerine sahiptir; imge ve ses bakımından büyük bir yeteneği vardır ve mesleğinin büyük bir ustasıdır.Bu sanatı ve ustalığı, şiir yaza yaza ve Odes ’un (Odlar) sıradan lirizminden Les Con templations ’un (Dalıp Gitmeler) ve la Leğende des siecles ’in (Yüzyılların Efsanesi) göz kamaştırıcı doruklarına ulaşarak yavaş yavaş edinmiştir. Nazmı yumuşatarak, zengin ve az bulunur uyaklar kullanarak, karşıtlıkları ve eğretilemeleri kullanarak ve kimi kez aşırıya kaçarak,ölçünün, dilin bütün kaynaklarından yararlanmıştır. Bütün temaları ele almış, bütün tonları kullanmış, hem insanlığın en genel duygularını, hem de Baudelaire’in yaşamm gizi dediği şeyi dile getirmiştir. Hugo, “yalnızca açıklıkla yazmaz, ama karanlık olan ve karışık bir biçimde beliren şeyi de, gerekli zor anlaşılırlığıyla dile getirir”
(Baudelaire). Şaşılacak derecede modern olan Hugo, Fransız edebiyatının destansı şiirler yazan en büyük ve en güçlü ozanıdır.
Yüzyılların Efsanesi
Victor Hugo’nun tüm yapıtında dağınık halde bulunan destansal şiir, özellikle La Leğende des siecles’in (Yüzyılların Efsanesi) üç dizisinde (1859, 1877,1883) en iyi örneğini bulur. Hugo burada, insanlığın tarihini (ya da efsanesini), evrenin yaradılışından Modern Çağlara kadar canlandırmak ve geleceğini de açıklamak amacı güder. Artık kimsenin yeni bir İlyada ya da Odysseia ortaya koyamayacağını anlayan Hugo, yeni bâttır yaratmıştır; Küçük destanlar. Her dönemi, birçoğu başyapıt niteliği taşıyan geniş tablolar halinde canlandırmıştır. Birbiri ardına İncil çağları, Klasik Eskiçağ, İslamlık, Hıristiyan Ortaçağı, Rönesans ve Modern Çağlar ele alınmıştır. Bu uzun bölümleri belli bir düşünce birbirine bağlar. Bu, insanlığın, iyilik ile kötülüğün savaşı içinden aydınlığa doğru yavaş yavaş yükseldiği ilerleme düşüncesidir.
Son Yorumlar