Ulusal iktisadı yabancı rekabetinden korumak amacıyla devletin dış ticarete karışmasını öngören öğreti.
Başlangıç Dönemleri: Merkantilizm
Himayeci öğretinin evrimi, devletlerin ve iktisadi ilişkilerinin tarihine sıkı sıkıya bağlıdır. Bununla birlikte, gerçek anlamda ortaya çıkışı, birçok ciddi bunalımın, sanayileşmenin gitgide daha önem kazandığı bir iktisat dünyasını sarstığı XIX. yy’a rastlar. Gerçekten, özellikle, İlkçağ’da ve Ortaçağ’da görülen gümrüklerin ve yol geçiş parasının himayecilikten kaynaklandığı söylenemez. Himayeci amaçlarla sık sık kullanılmış da olsalar, bu ödemeler, vergiler olarak değerlendirilmekteydiler.
Gümrük engelleri, merkantilizmle birlikte ancak XVII. yy’da devletlerin iktisat siyasetlerinin öğelerinden biri olarak görülmeye başlandı. Gerçekten de XVII. yy’da para miktarındaki artış yavaşladı ve bir fiyat düşüş hareketi gözlendi. Bu zorluklara bir de, büyük monarşilerin, din savaşlarının ve sömürge imparatorluklarının neden olduğu çatışmaların doğurduğu güçlükler ekleniyordu. Bu kötü iktisadi koşullara karşı tepki olarak ve aynı zamanda devletlerin siyasal gelişmesine uyum sağlamak için, merkantilizm, iktisat siyasetinin, para miktarının artmasını ve iktisadın refahını amaçlamak zorunda olduğunu kabul etmektedir.
Demek ki, devlet,ulusal etkinlikleri özendirmek için gerekli bütün önlemleri almak zorundaydı; bu da, hammaddelerin dışsatımının ve mamul maddelerin dışalımının yasaklanmasını gerektirir. Buna karşılık, mamul maddelerin dışsatımını ve hammaddelerin dışalımını kolaylaştırmak gerekliydi. Bu tutum, devletler arasındaki çekişmeleri şiddetlendirebilirdi. Nitekim Fransa’da Louis XIV dönemi savaşlarının çıkmasına neden oldu. Kısacası, merkantilizm bir çeşit “saldırgan” himayecilikti.
1750’den 1914’e Dört Evre
1. MERKANTİLİZMİN GERİLEMESİ. XVIII. yy’ın ortasından başlayarak merkantilizmin gerilediği ve liberal ideolojinin sürekli geliştiği görüldü. Birinci Dünya savaşına kadar, dört evreyi birbirinden ayırt etmek yerinde olur. 1740 dolaylarında başlayan birinci evrede, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” yanlıları olan, Quesnay öncülüğündeki fizyokratlar, merkantilizmin bunaltıcı düzenlemesine karşı çıktılar. İngiltere’de Adam Smith ticaret özgürlüğünün yararlarını gösterdi.
Başlamakta olan sanayi devriminin öncü belirtisi olan yeni anlayış, liberal özellikler taşıyan çok sayıda ticaret anlaşması imzalanması biçiminde somutlaşmaktaydı.
2. REKABETE KARŞI HİMAYE. Bu evre Fransız Devrimi ve İmparatorluk savaşlarıyla, karışık dönemin kaçınılmaz kıldığı iktisadi bunalımla başladı. İngiltere’de ve sonra Fransa’ da, buğday üreticilerini korumak için bir gümrük eşelmobil sistemi uygulandı. Merkantilizm artık savunulamaz durumda olduğundan, kısıtlayıcı önlemler bir güç özlemi üstüne değil, yabancı rekabetine karşı himaye gereksinimine dayandırılmaktaydı. En dar anlamıyla himayecilik bu dönemde doğdu.
Söz konusu dönemin en ünlü kuramcıları Fransa’da Chaptal ve Charles Dupin, Almanya’da Fichte ve Friedrich List, A.B.D’nde Carly olmuştur.
3. LİBERALİZME DÖNÜŞ. Bu evre (1850-1871) liberalizme bir dönüş olarak dikkati çeker. Cobden’in İngiltere’de, jean Baptiste Say’ın Fransa’da hayat pahalılığını azaltma çabaları, iktisadi yayılma ve ticaretin gelişmesi, liberal düşüncelerin üstün gelmesi sonucunu doğurdu ve Fransa ile İngiltere arasında 1860’ta serbest ticaret anlaşması yapıldı. Liberalizme dönüş hareketi bütün Avrupa’ ya, hatta 1850’den sonra, nispeten ılımlı bir gümrük vergi sistemi kurmuş olan A.B.D ’ne yayıldı.
4. HİMAYECİLİGİN YENİDEN DOĞUŞU (1871-1913). Bunalımlar ve çatışmalar korumacılıkla birlikte var olurmuşçasına, 1870 Fransız-Alman savaşı, Amerika’daki Ayrılık savaşı (1861-1865), 1873 iktisadi bunalımı, Avrupa’da Almanya ve İtalya’nın birliklerini kurmalarının öncesindeki çalkantılar, himayeciliğin yeniden ortaya çıkması sonucunu doğurdu.
İki savaş Arası Himayecilik Durumu
Savaş sırasında alınan kısıtlayıcı önlemler, Birinci Dünya savaşı sonunda, dış ticareti engellemekteydi. İşsizliği ve enflasyonu azaltmak için, himayecilik dünyanın birçok ülkesine yayıldı. İngiltere de sterlinin konvertibilitesini sağlamlaştırma kaygısıyla serbest değişimden vazgeçti. Dış ticaretteki engellerin kaldırılmasını öneren Brüksel (Ekim 1920) ve Cenova konferanslarına (Nisan 1922 ) karşın, himayecilik Birinci Dünya savaşından sonra on yıl etkinliğini sürdürdü.Milletler Cemiyeti, Mayıs 1927’de, ilk dünya iktisat konferansını topladı; bunun sonucunda da ayrıntıları titizlikle belirlenmiş, çok yanlı bir anlaşma gerçekleşti. Ancak, 1929’da büyük bir iktisadi bunalım doğunca, yapılan anlaşma da kâğıt üstünde kaldı. 1930-1939 yılları arasında, devletler ticaret bilançolarını dengede tutmaya çalıştılar.
İkinci Dünya Savaşından Günümüze Himayecilik
İkinci Dünya savaşım izleyen yıllarda, hükümetlerin karşı karşıya kaldıkları iktisadi ve toplumsal sorunların önceki yıllardakinden çok daha çetin olmasına karşın, himayecilik geriledi. Batı dünyasının komünist dünyaya karşı birliğini korumasının gerekliliği, A.B.D. iktisadının dünya iktisadında tuttuğu yer, 1920 yıllarının kötü deneyimi, iktisatçıların gerçekleştirdiği ilerlemeler, savaş öncesi katı himayecilik anlayışına geri dönüşü engelleyecek nitelikteki kurumların ve anlaşmaların yaratılması sonucunu doğurdu.
Ama geniş bir iktisadi açılmanın sonucu olarak, uluslararası ticaretin artması, birçok devletin dış ödemelerini dengelemede karşılaştığı güçlükleri gün ışığına çıkardı.1950-1973 yılları arasındaki hızlı iktisadi büyümenin geniş ölçüde temelini oluşturan ticaret serbestisi, kalkınma düzeyi farklı olan ülkeler arasında yarattığı gerginlik nedeniyle tartışma konusu oldu. Bunalımdan en çok etkilenen ülkelerde ve özellikle güçlü merkantilist geleneklerinin izini taşıyan ülkelerde (sözgelimi, Fransa) işsizliğin artması ve 1974’ten başlayarak dünya iktisadında görülen sanayi değişiklikleri karşısında, sınırların kapatılmasının istihdam sorunlarına tek çözüm yolu olduğu ve daha uzun dönemde ulusal üretim aygıtının bağımsızlığını korumanın tek aracı olacağı düşüncesi doğdu. En geleneksel sanayi kesimlerinde oldukça geniş ölçüde yaygınlaşan bu himayeci davranış, Brezilya, Meksika, Güney Kore, Tayvan, Singapur ya da Hong Kong gibi Üçüncü Dünyanın yeni sanayileşmiş ülkelerinin rekabetiyle mücadeleyi amaçlamaktadır. Bu Üçüncü Dünya ülkeleri, çok uluslu firmalarca sağlanan Batı sermayesinden, modern üretim tekniklerinden ve kalkınmış ülkelerin- kinden çok daha ucuz nitelikli işgücünden yararlanmaktadırlar. Bu himayeci girişim, dış ticaret alanında, iktisadi liberalizmin hiçbir zaman tam olmaması ölçüsünde, daha güçlü olmuştur.
Bütün Doğu ülkelerinin geniş ölçüde denetim altında bir dış ticareti vardır ve kalkınma yolundaki ülkelerin yaklaşık tümü, rakip ürünlerin kendi pazarına girmesini sınırlayarak “doğmakta olan sanayilerin” korunması siyasetini izlemektedir. A.B.D. ve Japonya’da sanayilerinin bazı dalları için himayeciliği, uygulamışlardır.
Son Yorumlar