Ruhbilimde, bireyi, belli amaçlara, yönlere, erekliklere iten ve bu özlemlere uyan davranışlar doğuran şeyleri belirtmede kullanılan genel terim. Çağdaş ruhbilimde, geniş bir kapsam kazanmış olan güdülenme terimi, insan ya da hayvan davranışlarının temelinde yatan.bilinçli ya da bilinçsiz duygulanma güçlerinin tümünü dile getirir. Bunlar, gereksinimler, dürtüler, içtepiler, eğilimler, ilgiler, heyecanlar ve duygulardır.Güdülenmelerin incelenmesi, eski yetiler ruhbiliminin, “duygulanma yaşamı” diye adlandırdığı ve zekâ ile iradeye karşıt olarak ele aldığı bütün karmaşık ruhsal etkenleri kapsar. Bütün davranışları, uyarılar ve yanıtlar açısından açıklamaya ve içebakış ruhbiliminden alınan kavramların sayısını azaltmaya yönelen davranışçı ruhbilim okulu araştırmacıları, güdülenme terimini eleştiri konusu yapmışlardır.
Ama belli bir uyarı, otomatik olarak aynı yanıtı ortaya çıkarmaz ve Pavlov’un köpeği, ancak aç olduğu zaman salya salgılar. Bundan ötürü, insan davranışları karmaşıklaştıkça, bu farkları açıklayabilmek için karmaşık iç tepkileri ve etkenleri göz önüne almak zorunluğu doğmuştur.
Bir Güdülenme Ruhbiliminin İlkeleri
Dar anlamda davranışçılık bir yana bırakılacak olursa, ruhbilimin günümüzdeki çeşitli okulları, güdülenme konusunda belli bir takım ilkeler üstünde görüş birliğine varmışlardır. Bu ilkelerin birincisi şudur: Herhangi bir insan davranışının, bir ya da daha fazla güdülenmesi vardır. İkincisiyse, kişinin kendi güdülenmeleri konusundaki bilincinin çoğunlukla yanılgılı olmasıdır.
Psikanaliz, bilinçli güdülenmelerle karışan ve rahatsızlıklara yol açmaktan da geri kalmayan bilinçdışı güdülenmelerin var olduğunu yeterince göstermiştir. Freud, bazı başarısız hareketlerin (boşa giden davranışlar, dil sürçmeleri, kişi adlarının ya da tasarıların unutulması), bilinçli olarak dile getirilen isteğin, kişi farkında olmadan, ters yönde etki gösteren bir itki tarafından engellenmesiyle açıklanabileceğini açık seçik bir biçimde ortaya koymuştur. Gene psikanaliz, engelleme kavramının önemini aydınlatmıştır. Güçlü bir biçimde güdülenmiş bir eylemin karşısına, gerçekleşmesini önleyen bir durum çıktığı zaman bir engelleme gerçekleşir. Engelleme, saldırganlığın başlıca kaynağıdır ve saldırganlık güdülen-menin gücüne göre belirlenir. Engellerin çoğunlukla içsel olduğu (üstbeni oluşturan toplumsal ve ahlaksal yasaklamalar) ve saldırganlığın benliğe yönelik olabileceği (kendi kendini cezalandırma) gibi başkalarına da yönelik olabileceği göz önüne alınırsa, birçok insan davranışını ve özellikle nevrozlu davranışları açıklamak olanaklı duruma gelir. Bundan dolayı kişinin ussallaştırmalarının ve gizlemelerinin ardındaki gerçek güdülenmeleri, uygulanması çoğunlukla güç olan belli birtakım tekniklerle saptayıp ortaya çıkarmak işi, ruhbilimciye ya da psikanalizciye düşer (kişinin bu gerçek güdülenimleri saklamasının nedeni, saygı duyması gerektiğini düşündüğü değerlerle bu güdülenimlerin çatışmasıdır).
Toplumsal Güdülenmeler
Temel fizyolojik gereksinimleri herkes bilir: Beslenme, acıdan kaçınma, dinlenme, uyku, cinsellik. Ruhsal güdülenmelerse daha az bilinmektedir. Birey, sevgiye, ruhsal güvenliğe, kişiliğinin değerlendirilmesine, ekmeğe duyduğu kadar gereksinim duyar. Ayrıca, belli bir topluluğun üyelerinin tümünde görülen ortaklaşa toplumsal güdülenmeler vardır. Üyeler, bu güdülenmelerle topluluğa bağlı olduklarını ortaya koyarlar. Topluluk içinde gurur ve dayanışma duyguları gelişir; bunlara, topluluktan olmayan kişilere karşı gösterilen düşmanlık ve küçümseme tavırları eşlik eder. Topluluk törenleri ve gösterileriyle daha canlı hale getirildikleri zaman da bu güdülenmeler, topluluğun birliğini pekiştirme yönünde etki yapar.Ama bu içsel güdülenmeler arasında farklar vardır: Bazı bireyler, topluluğun öbür üyelerinin ilgilerini yönelttikleri nesnelerdir (önderler, elebaşları ya da bunun tersine, her şeyde kabahatli bulunan kişiler).
Sosyometri, sosyogramlar aracılığıyla bu ilgilerin dağılımını nicel olarak belirtmeye yönelir.
Güdülenme ve Eylem
Aynı sonuçlara yönelen birçok deneyim, güdülenmenin önemini bilimsel olarak ortaya koymuştur. Sözgelimi, yalnızca düşünce ve irade etkinliğini temel alan eğitimbilim anlayışının, çocuğun, eğilimlerine uzak düşen bazı ödevlerin verilmesine bağlı başarısızlıkları kabullenmesinden sonra, dikkat olayının güdülenmeye dayandığı ve onun tarafından yönlendirildiği ortaya konmuştur. En soyut düşünsel işlemler ve öğrenmeye ilişkin etkinlikler, uygun bir güdülenme yaratılarak kolaylaştırılmıştır. Meslekle ilgili başarı da, kişinin yetenekleri kadar ya da ondan daha çok, belli bir etkinliğe duyduğu ilgiye dayanır. Ama güdülenmenin, girişilen işteki başarı üstündeki olumlu etkisini mekanik bir biçimde yorumlamamak gerekir. Başarıyı kolaylaştırmasına karşın güdülenme, yapılacak işin öneminden ya da toplumsal çerçevenin saygınlığından (jüri önündeki bir adayı, ya da olimpiyat stadındaki atleti düşünelim) ötürü aşırı bir ölçüye ulaşırsa, elde edilen sonucun derecesini düşürebilir.
Bundan dolayı ruhbilimciler, “güdülenmenin optimumu” diye bir yasa ortaya koymuşlardır. Bu yasaya göre, güdülenme, başarıyı belli bir noktaya kadar kolaylaştırır ve bu noktadan sonra aşırı bir ölçüye vardığında başarıya zarar verir. Bu nokta, yapılacak işin güçlüğüne de bağlıdır: İş ne kadar büyük ve hızlıysa, aşırı bir güdülenme, kişiyi olanaklarının bir bölümünden yoksun bırakır. Oysa, kolay işler, sonucun en iyi olması için güçlü bir güdülenme gerektirir.
Eğitimbilim, mesleksel yönlendirme, pazar araştırmaları, reklamcılık, siyasal yaşam gibi konularda güdülenmelerin incelenmesinin uygulama açısından önem kazanması, hiç kuşkusuz bu alanda gerçekleştirilen kuramsal ilerlemelerle ilişkilidir. Güdülenme kavramı bile tek başına, eski ruhbilimin bir “dinamik ruhbilim” durumuna gelmiş olduğunu göstermeye yeter.
Son Yorumlar